1. YAZARLAR

  2. D. Ali TAŞÇI

  3. BAŞMUALLİMİM: BABAANNEM!
D. Ali TAŞÇI

D. Ali TAŞÇI

Yazarın Tüm Yazıları >

BAŞMUALLİMİM: BABAANNEM!

A+A-

 

            Yahya Kemal çocukluk hatıralarını anlatırken şöyle der:

            “ Annem bana, “ Oğlum, dünyada iki insanı sev… Peygamber Efendimizi, bir de Sultan Murat’ı (Hüdavendigâr- Balkanlar’ın fatihi olan padişah.) ( Bir Dağdan Bir Dağa, N. Sami Banarlı, s.12)

            Bizler, hayatta en sevilen insanların söz ve davranışlarının adeta açılımı değil miyiz? Söz ve davranışlarımız tek tek ele alınsa, tahlil edilse, buradan yakınlarımız, model olarak aldığımız insanlar, çevremiz ortaya çıkar. Anadilimizi nerede öğreniyoruz? Ana kucağında, aile ortamında. Bunun gibi, kişiliğimizin oluşumu da aile ocağında, yakın çevremizde gerçekleşmektedir.

            Yahya Kemal, edebiyatımızın önemli şair ve düşünürlerinden biridir. O da Jöntürklerle birlikte Fransa’ya gitti, orada uzun yıllar kaldı, bir dönem Osmanlı’ya karşı fikirler geliştirdi; ama sonunda evine döndü. Dönüşünün en baş nedeni, annesinin ve ana yurdunun sesini iç kulağında duymasıdır. Ana sesi ve anayurt sesi birbirine çok benzer; bu ses kulakla değil, ruhun derinliklerinde hissedilir. Hissedilince de insanı kendine getirir, ona kimliğini hatırlatır. Kimliğini hatırlayan insan birey olur ve başkalarının dümen suyundan gitmez, Mankurt’luğu reddeder.

            1922’de Yahya Kemal Topkapı Sarayı’nı geziyor ve şunları söylüyor:

            “ Gezintimde iki hakikat keşfettim: Bu devletin iki manevi temeli vardır; Fatih’in Ayasofya minaresinde okuttuğu ezan, ki hâlâ okunuyor, Yavuz Sultan Selim’in Hırka-i Saadet önünde okuttuğu Kur’an, ki hâlâ okunuyor!”

            (Her gün, her gece 400 seneden beri geceli gündüzlü aralıksız okunan Kur’an’ı, Osmanlı’nın varlık tapusu olarak sayar, Yahya Kemal. Ne hazindir ki, Hırka-i Saadet dairesinde Kur’an-ı Kerim okunması 3 Mart 1924 tarihinden itibaren yasaklanmış, 67 sene sonra 15 Mart 1991 tarihinden itibaren tekrar başlatılmıştır. Fakat Ayasofya hâlâ suskun!)

            Yahya Kemal’i geleneklerine, tarihine, kültürüne böylesine bağlayan etkenlerin başında, ailesinde almış olduğu terbiye gelir. Anası onun baş mürşidi olur.

            Hepimiz öyle değil miyiz? İlkokulu bitirene kadar ben, rahmetli babaannemin yatağında yatardım. Dedem çok erken yaşta öldüğü için, babaannem genç yaşında, dört çocuğuyla birlikte, dul kalmıştı. Hüzünlü bir kadındı. Gece yatağa beni yatırır, ardından da hüzünlü ve yanık sesiyle “Şol cennetin ırmakları” nı okurdu ve bunu okurken de gözlerinden aşağı yaşlar süzülürdü. Ben çok duygulanır ve hayallere dalardım. Arada bir de “Seferberlik yılları”nı anlatır ve yine ağlardı. Rusların bölgeyi işgalini, erkeklerin bir bir savaşa gittiklerini, köyde genç erkek namına kimsenin kalmadığını, gidenlerin bir daha geri dönmediklerini anlatır ve gözyaşları da buna eşlik ederdi.

            Ben duygu gelişimimi ve vatan sevgisini babaannemin yün yatağında yatarken aldım. Bana hiçbir okulun veremediği bu duyguları, bir köylü kadını olan babaannem verdi. Ortaokul ikinci sınıfa giderken bir dergi veya gazetede, “Şol cennetin ırmakları”nı görünce çok şaşırdım! Ben bunu babaannemin türküsü bilirdim; oysa bu şiiri (iahi) söyleyen Yunus Emre adında bir zattı. Ben Yunus Emre adını hiç duymamıştım; fakat o an Yunus Emre’yi, hiç tanımadığım dedem bildim ve onu sevdim. Çünkü babaannemin sevgilisiydi ve ben, sevgilimin sevgilisini, sevgili bildim.

            Edebiyatı sevmemde, edebiyatçı olmamda rehberim babaannem oldu. Rahmetli, yetenek tohumuma toprak oldu ve beni, benimle tanıştırdı.

            Babaannemin duygu dünyası, daha sonra okuduğum okulların beynime format atmasına engel oldu. Okullarda bana öğretilen tarihi sevemedim; çünkü onların duyguları yoktu. Edebi metinler, şiirler duygularımı coşturmak yerine onlara adeta ket vurdu. Ismarlama romanlar, hikâyeler, diğer kitaplar ruhuma ışık tutamıyordu. Anlıyordum, ama anlatamıyordum. Aşkla şevkle bunları bana öğretmeye kalkan öğretmenlerime de mesafeli duruyordum. Daha sonraki yıllarda babaannem ölse de, ruhu sanki beni her uçurumun başında uyarıyordu. Mürşidim babaannem olmuştu!

            Eğitim mi dediniz? Ana ocağında bir sevgili kucak ve kendi medeniyetinden boşalıp gelen bir hüzünlü ses. İşte bu, fıtratın gelişimini sağlar. Gerisi mi? Çocuklara kıymaktan bile zevk alan bir sürü diplomalı haydut!

D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Yeni dezenformasyon yasası ve kişisel verilerin korunması kanununa göre; kişilik haklarına yönelik her türlü yayın suç teşkil ettiğinden, kurallara aykırı yorumlar onaylanmamaktadır. Lütfen bir aşağıdaki facebook yorumları bölümünü kullanınız
1 Yorum