1. YAZARLAR

  2. D. Ali TAŞÇI

  3. CEHENNEM; UNUTULANLARIN YURDU
D. Ali TAŞÇI

D. Ali TAŞÇI

Yazarın Tüm Yazıları >

CEHENNEM; UNUTULANLARIN YURDU

A+A-

İnsan için bilinmemekten daha büyük bir acı var mıdır? Bütün ıstıraplarımızın temelinde acaba unutulmak korkusu yatmıyor mu? Capcanlı bir ağaç gibi gökyüzüne yükselirken kurumak, kesilmek, sökülmek ve bir biçimde dünyadan gider olmak, ruhumuzu dilhûn etmiyor mu?

        İlkokul birinci sınıfındaki çocuklar gibi, dünya sıralarını doldurmuşuz. Ayağa kalkmak, tahtaya bir şeyler yazmak ve öğretmenimizden “ aferin” almak en büyük arzumuz. Varlığımızın kanıtı aslında bu “aferin”ler değil midir?
Ne fark eder, ister “ iki kere iki dört eder” dediğimiz için aldığımız aferinler; ister sahnede icra ettiğimiz sanattan ötürü halkın alkış tarzında ortaya koyduğu “ aferin “ler veya hayatın diğer bölümlerindeki başarılarımızın bize getirdiği “aferin”ler… Sonuçta hepsi bizim var olduğumuzu kanıtlamıyor mu?


      Hoşumuza giden şeyler, bizim varlığımıza hitap ettiği için güzel, nefret ettiğimiz şeylerse, varlığımızı es geçtiği için çirkin.


       Düşman kazanmak istiyorsanız herkesi unutunuz. Her unuttuğunuz insan sizin potansiyel düşmanınızdır artık. Dost, hatırladıklarınızdır. Allah bile unutulmayı affetmiyor ve kendini hatırlamak için namazı- zikr’i en ön plana çıkarıyor. Demek ki, hatırladığın kadar hatırlanıyor, eksiliyor veya çoğalıyorsun.


       İnziva; aslında hatırlanmaktan korkmak demek değildir. İnziva, hatırlanıyor olmamaktan duyulan korkunun hayata karşı bir başkaldırışı, başkalarını inadına hatırlamama sendromudur. Fakat sevgiliye odaklanmak için inzivaya çekilme varsa, bunun adı kaçış değil, sevgiliyle buluşmak için bir ön hazırlıktır.


      Her insan bir kitaptır, kendi okuyucusunu arar. İç dünyanızda ne kelimeler yatıyor; onları bir uyandıran yoksa yazık; tarihe not düşemeyeceksiniz ve sizi okuyan olmayacak, yani unutulup gitmiş olacaksınız. İçinizde kıvrılıp yatan sözcüklerin okunması demek, sizi hayata bağlayan el-kolun hareket etmesi demektir. Feryadınız, kelimelerinizin ölümcül uykuya yatışından. Onları “bir uyandıran,”  acınızı da aynı zamanda “bir dindiren” dir.


       Dünyada hatırlandığın kadar yaşamışsın. Zaman, hatırlanma sarkacından başka nedir ki? Birisi öyle diyor: “ Dünyada seni tanıyan son insan da öldükten sonra artık sen hiç yaşamamış gibisin.”


        Cehennem, unutulanların yurdu; cennet, ebedi hatırlananların…


        Ne çok acı var dünyada? Unutulmak en büyük acı. Unutulmak, var olmak kaygısını da peşinden getirdiği için can evine oturuyor. Unutulma dehşetini en aza indirmek için seviyoruz. Sevgi, bilinmeyi kamçıladığı için mukaddes. Sevdikçe var kılıyor, sevildikçe var oluyoruz. Sevgi, varlığın şifresi. Bu şifreyi bilmeyen ve tatmayan, neyi biliyor ve tadıyor ki hayatta?


        Çoğu zaman insanda bulamadığını eşyada arama yoluna koyulanlar, sanatçılar. Onlar ne kadar yalnız? Onlar yalnızlığı yontarak sanata ulaşmışlardır. Onlar yalnızlığın dilini çözerek efkârlarını notalara dökmüşler, kelimeler halinde satırlara, kitaplara akmışlar, bir taşta gönül çırpıntısının nabzını tutmuşlardır.


       Sanatçı, unutulmak acısını feryadına saran insandır. Sanat, onun bu feryadının adıdır. Bir yerde var olma feryadı yoksa orada sanat yok demektir. Sanat, var olma feryadıdır. Bunun içindir ki, sanatın ateşi beyni de gönlü de ( özellikle gönlü) yakar. Beyni ve gönlü yangın yerine dönmemiş insandan sanatçı mı olur?


       İbrahimî yürek taşımayana İsmail hediye edilmez. Hira’da yalnızlığını demlemeyene Medine’ler kucak açmaz. Senin Hira’n var mı? Hira’sı olmayan unutulur dostum. Hira biricik dosttur, seni anlayan. Hira’daki taşlar seni anlar da “Ebu Cehil”ler anlamaz. Anlamayanın, seni tanıdım, demesine kulak verme. O tanıyışlar Muhammedi koku taşımaz. Onlar Ebu Leheb nefesleridir ki ateş yüklüdür. Zaten çile, anlaşılmadığın yerde yaşamanın adı değil midir?


        Ey ürkek gönül! Daha yavru ceylan gibisin; çöllerin derinliği ve ıssızlığı seni ürkütmektedir. Gün gelir büyüyecek, tanınacak ve çöllere açılacaksın. Çöllerin “serap” denen kahramanları sana kılıç çekecek, sen seraplara karşı “ O’nu hatırlama” silahıyla direneceksin. Kumlar seni tanıyacak; güneş, sana gölge sunacak; çöldeki hayvanlar bile yoldaşın olacak. İşte o zaman çölün derinliklerinden adın okunacak ve sana kimlik verilecektir. Çölün mührü bulunmayan kimlikler, ölümcül kimliklerdir.


        Şu çiçeğe bak; bahar mı onu unutmayan yoksa o mu baharı unutmadığı için çiçek olmuş? Sabahın yüzünü ağartan şu güneşe şafak hangi şarkıyı fısıldamaktadır? Ve bu şarkıyı dinlemeden sen uyumaktasın! Secdesiz karanlıkları yurt edinmektesin! Yazık!

D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Yeni dezenformasyon yasası ve kişisel verilerin korunması kanununa göre; kişilik haklarına yönelik her türlü yayın suç teşkil ettiğinden, kurallara aykırı yorumlar onaylanmamaktadır. Lütfen bir aşağıdaki facebook yorumları bölümünü kullanınız
1 Yorum