H. Basri CANCA

H. Basri CANCA

Yazarın Tüm Yazıları >

MUHALEFET

A+A-


Muhalefet demek körü körüne karşı olmak değildir. Karşısında olmak ama düşman olmadan alternatif olarak birbirinin yerini doldurmaya hazır ve hazırlıklı olmaktır.
Çoğumuz muhalefeti zıtlık gibi görebiliriz. Ama vereceğimiz tarihsel örneklemeden sonra muhalefetin hiç de, iktidarın görüşlerinin tersini yapmak olmadığını anlayacağız.
Sadece kendi dışındakileri yok saymanın zıtlığıyla yani, etki tepkiyle çalışan aklın zihinsel durumuyla muhalefet yapılamaz. Alternatif olmak adına karşı değerlerinin olması, bu değerleri besleyen erdemlerinin de olması gerekir.
Sadece karşı olmak, Objektif olmayan, yüksek bakış açısına erişememiş, bilincin düşük dönemlerinin düşük kanaatlerini ortaya koyar.
Alternatif olmak, zıt olmak değil, zıtlığın birliğini mümkün kılmaktır.
Zıtlığın birliği, farklı kutupların uçlarını bir araya getirmeye çalışmak da değildir. Farklı kutupların eylem ve olgularının öngörüsünde olmakla birlikte, farklılıkların enerjisini de, bulunduğu durumun bilincinin seviyesiyle, görüşünün hâkimiyet seviyesinde eşitleyerek objektif seviyeye getirebilmektir.
Muhalefette amaç zıtlıkları bir arada tutmak da değildir. Güneşin karanlığı, karanlığın güneşi takip etmesi, çekmesi ya da itmesi gibi, eylemin ödev bilinciyle kendi yolunda doğru ve düzgün akmasını sağlamaktır.
Yüksek amaçlarda birleşmek
Örnek olarak ele alacağımız Mitra ile Varuna, Hint mitolojisindeki savaş tanrıları dırdır. Her ikisi de yasayı koruma erdemi ile donanımlı savaşçılardır. Bir birilerini yok etme mücadelesi içinde en acımasız ve en şiddetli düşman gibi gözükmelerindeki yanılsama, düşük bilinçle algıladığımız muhalefet anlayışına denk gelir.
Aşağıda daha açık bir şekilde değindiğimiz gibi, hedefler ve amaçlar yükseldiği yerde bu durum, bilincin düşük seviyesiyle algılanan bir yanılsamayı gösterir. 
İkisi de aynı yasayı koruyan savaşçı tanrılar oldukları halde farklı gözükmelerine böyle bakabiliriz.
Kast’ ın en altından başlayarak, Brahmin ’in yüksek bilincinin olduğu yönetim merkezine gelinceye kadar bunlar, şiddetli düşman gözükürler. Oysa Brahmin ‘in evrensel bilinç seviyesinin yüksekliğinden bakıldığında durum, hiç de öyle gözükmüyor.
Brahmin dingin bir zihinle seyretmeye devam ederken de, seyrettiği nedenlerden sonuçları görebiliyor. Bu durum yüksek amaçlarda böyle iken, kast ’ın alt seviyelerindeki düşük bilinç durumlarında bu görüyü bulmak zordur.
Sistem sistemleri içerdiğinde içeren içerikle aynı seviyede olmaz.
Her seviye belli bir tekâmülü gösterdiği için, her tekâmülün de bilinç seviyesi ve aynı bilinç seviyesine bağlı olarak algı seviyesi farklılaşır. Farklı bilinç seviyelerinin bakış acıları, bulundukları boyutun açılarıyla eşitlenmiş olur. Kapsanan her bir açının kapsama alanı, kendini kapsayanın yanında küçük kalması şeklindeki iç içelik devam eder. Devam ederken bilinç durumu ve onu takip eden algılar da aynı iç içeliğe sahip olurlar.
Bunlara güneş sistemi ve galaksimizin diğer kapsayıcı durumları dâhil, daha büyük ya da küçük diğer sistemlerin açılarıyla bakabilirsek, kendi seviyemizde meydana gelebilecek olgu ve olayların benzeşen örneklerini vererek çoğaltabiliriz.
Yüksek sistemin objektifliğini takip eden bir bilinç durumunun, olgu ve olayların nedenselliğini görmesiyle, daha dar bir açıyla, sadece sonuçları görmenin kısır bilgisi aynı olamaz.
Bu durumda aynı amacın koruyucusu olan iki savaş tanrısının zıtlık ve düşmanlıklarının yanılsama olduğunun anlaşıldığı yer, her iki savaşçının hizmet ettiği amacın seviyesiyle birleştiği yere denk gelir.
Sorunun çözüm seviyesini aşması.
Bu söz bilinç ve algılamanın bulunduğu yeri gösteren net bir sözdür. Küçük bir çocuğun sorunları ile imkânları bir birine yakın ve uzaklığını ifade eder. İlkokul ikinci sınıfa giden çocuğun zorlandığı problemi, üçüncü sınıfa giden öğrenci için kolay ama bire giden öğrenciye göre zor ve aşılamaz olması şeklinde örnekleyebiliriz.
Fakat evrensellik düzeyinden bakıp da, kendi küçük sorunlarımızı dünyanın hatta evrenin sorunu gibi algılamamız bizi çözümsüzlüğe götürür.
Kendimizden başlamamızı normal karşılayabiliriz. Fakat bu normalliği, bireyden topluma, toplumdan devlete ve devletten de evrenselliğin seviyesine taşıyamaz isek, bizler hiç birimiz sosyopolitik yapımızla ne muhalefet, ne iktidar ne de iktidarın muktediri olabiliriz.
Sadece geçici, maddi ve çözülmeye mahkûm değerlerin yeri daha düşük ve dünyevidir
Dünya evrenin içinde çok küçük bir parçadır. Evrensel olan büyüklüğün içinde dünyanın ve dünyaya ait sorunlar da küçük kaldığı için evrensel akılla çözmek kolaydır. Ama dünyeviliğin bencil aklıyla evrensel seviyedeki büyük sorunları çözmek imkânsız olur. 
Herkes içinde bulunduğu toplumun idealistlerini ve bencillerini az çok tanıyabilir ama ifade ettikleri dillerin farklılığına takılabilirler. İdealizmin ve bencilliğin dillerini öğrenmek ve anlamak için, her iki yöne açık bilince sahip olmak gerekir.
Hedefinde göksel İde’leri bulunmayanlar idealist olamazlar.
Hepimiz farklılıklarımızla birlikte dünyalıyız ama evrenselliğimizin ölümsüzlüğüne de sahibiz. Aynı evrenselliğin ilkeleriyle de olsa, dünyeviliğimizin bencilliği ve kimliğini kullanan evrenselliğin yasalarına da tabiyiz.
Hepimiz içsel itki ’nin, dışsal etki ’nin arasındayız.
Kendi hayatımız dâhil, içsel düzenlememizi tamamlamadan dış organizasyonların iktidarı olmak isteriz. Ama eksiklerimizi görememenin muhalefeti olmaktan kurtulamayız. 
Güçlü bir muhalefet olmadan güçlü bir iktidar olmaz
Muhalefet olmak iktidar olmak kadar önemlidir.
Şu anda, dikey bir Erk’in eril iktidarının varlığına bir şey diyemeyiz. Fakat aynı algı seviyesiyle muhatap olunabilecek bir muhalefet olduğunu maalesef söyleyemeyiz.
Büyük bir uygarlığa katkı koyabilmek için güçlü bir muhalefet oluşturmanın zamanı geldiğine inanıyoruz. Fakat bu inancımızı basit tezatlarla kıran zihniyeti aşmakta zorlanıyoruz.
Günümüzde sıkça karşılaştığımız birçok tezatlar vardır. Bunların en önemlisi muhalefetin kendine “çağdaş” , kendi seviyesine indirgeyemediği ve başkalaştıramadığına gerici damgasını vurmasıdır.
Kim ne derse desin bu konuda bir öz eleştiri eksikliği vardır. 
Sadece geçiciliğin dünyevi karakterinden beslenen ama evrenselliğin sonsuz nimetlerini yok sayan zihniyet ile iktidar olunabileceği yanılsaması vardır. Böyle bir zihniyetle ne iktidara alternatif olunulabilir ne de, savunulan, korunmaya çalışılan vesayetin muhafazakârı olunabilir. Ama yine de bu zihniyete “çağdaştır”, yine de” idealist “ dir diyenler oluyorsa durup iyice düşünmek lazım.
Elbette ki konumuz tamamıyla ruhsuz bir entelektüellikten söz etmek değildir.
Fakat ruhsuz ve yavan kavramların bayat laflarıyla da muhalefet yapılamayacağını birilerinin söylemesi lazım…
Bir müteahhit veya usta, sahip olduğu malzemeye göre inşa eder. Elinde sadece baraka yapabilecek kadar malzeme sahibi büyük gökdelen yapamayacağı gibi, sadece keser ve biçkisi olanlar da büyük binalar dikilemez.
Takım ve malzeme, her ikisi inşa için gerekliliğini biliyoruz. Bu gereklilik gibi, hak ederek yetkin olmak, ya da liyakate sahip olmak için, yetki ile yeteneği bir araya getirilmesini de bilmemiz lazım.
Günümüzde iktidardan daha fazla muhalefete ihtiyaç var diyoruz ve alternatif olabilecek, sadece laf üretmeyen, söz veren, sözünü yerine getirebilecek iktidarı liyakatleriyle hak edecek insanlardan oluşan bir zihniyetin muhalefetine ihtiyaç var diyoruz.  
Laf diyoruz çünkü söz ’ün bir gücü vardır.
Oysa günümüzün muhalefetinde ne düşünceleri ne de duyguları harekete geçirebilecek güçlü sözlere rastlayamıyoruz.
Milletin ruhunu uyandırmaktan uzak, sıradanlığı aşamamış, hedefi olmayan içi boş, kısır kavramlarla muhalefet yapılamayacağı gibi, yüksek bir uygarlığın yönetimine alternatif olmak da mümkün olamaz.
Muhalefetle ilgili eleştirilerimizi dile getirirken çatışma, kutuplaşma, uzaklaşma ve bölünmeye götüren protest tarzın yerini, gerçek anlamıyla iktidara alternatif olmaya örnek olabilecek Hint mitolojisindeki Mitra ve Varuna örneğine değinmiştik.  
Bu söylemlerimizle ucu açık, tatmin olması mümkün olmayan, duyguların aklına hizmet eden bir sisteme dâhil olmayı muhalefet sayanlarla, tarihin derinliğinden değişmez değerlerini örnek alacaklara işaret etmek istedik.
Zıtlıkları bir araya getirmeden yan yana getirilmesinden yanayız. Böylece iktidar ve muhalefetle ilgili derin anlamların ilk örneklerini hem iktidardakilere, hem de iktidar olmadan muktedir olmaya çalışanlara örnek olacağını düşündük.


Mitra ile Varuna
Yukarıda bahsettiğimiz Bu Mitik Tanrılar Hint mitolojisindeki kast sisteminde yasayı koruyan savaş tanrılarıdır.
Kast ’ın en üstündeki yönetici Brahmin evrensel bilince sahip olan bilge kral vardır. Ülke bilincinde ise, Kşatriya denen savaşçı kastına ait, yasayı koruma görevi verilen Mitra ve Varuna’dır.
Gündüzün efendisi olmakla yasal ve hukuk sistemini koruyan Mitra, koruduğu sistemin çökmesiyle koruma görevini karanlığın efendisi Varunaya bırakmış oluyor.
Açık ve meşru sistemin çökmesiyle meydana gelebilecek boşluk doldurulmuş, sistem ve aynı sistemin yasası korunmuş oluyor. Yani doğal bir alternatifi olmanın görev bilinciyle alıyor.
Onun için Mitra gündüzün, Varuna gecenin efendisidir.
Her ikisi de savaş tanrısı ama gece ile gündüz gibi iç içe olmadan yan yana olmaları bundandır.
Kşatriya nın ardında aile bilinciyle Vaisya, kendi bilincinde olan sudra ve kendi seviyelerinin bilinciyle kast dışında olan paryalar vardır.
Tek bir nedenin çoğalarak arttığı binlerce sonuçlara muhatap olmakla, içine kodlanmış tek bir nedenin şifrelerinin bilincinde olmak aynı değildir.
Nedensellik ve sonuçlar bakış açılarıyla aynı şeyleri göstermezler.
Kast ‘ın tabanından tavana veya çokluktan birlik yönüne bakanların gördükleriyle, birlikten yani zirveden çokluğa bakanların gördükleri aynı olmuyor. Yükselme hareketini takip eden bilinç görüş açılarının yükseldikçe genişlemesi ve algıların bunu takip ettiğinden bahsetmiştik. Yükselmiş bir bilinçle de insanın hak ederek ulaşabileceği seviyeyi yani, kendi liyakatini ortaya çıkarmasından bahsetmiştik.
Bir tohumun ürün yönündeki yolculuğunu insan ruhunun tecrübe basamaklarıyla yükseleceği tekâmülünün seviyesine benzetebiliriz. Tekâmülün her seviyesiyle algı seviyesinin eşitleyerek yükseldiği ve hak edilen kastın seviyesinde layık olunan yeri göstermesine de benzetebiliriz. Böyle bir sistemde torpil ve kayırma yoktur. Böyle bir sistem içinde yetenekle yetkin olmanın liyakatle hak edilmesi vardır.  
Yetenek, tohumun mevsimden mevsime ürüne giden yolculuğunda, dört unsurun tecrübe basamaklarını adım adım tamamlayarak ürüne dönüşmesi gibidir. Onun için tecrübenin elde edilmesinde kat edilen yol, yolcu kadar önemli oluyor.
Kat edilmemiş bir yol ile tecrübe edememiş hayatın insanı, iktidara alternatif olamadan muhalefet yapmaya çalışan particiler gibi olurlar.
Böyle bir manzara karşısındaki insanlara soralım.
Sizler nasıl bir sistem nasıl bir iktidar ve nasıl bir muhalefet istiyorsunuz. Sistemleri ve sistem oluşturacakların zihinsel durumları nasıl olmalı?

Şunu da soralım
Duygu, düşünce ve eylem olarak tanımadığınız birine bir şey teslim edebilir misiniz? Hele bütün milleti ve o milletin değerlerini kapsayan büyük değerlerin imkânlarını yani devleti nasıl bir zihniyete teslim etmek istersiniz?
Muhalefeti inceleyelim…
Görünen köy kılavuz istemez. Hiç de inadına davranmadan söylenmesi gereken çok şeyler var.
Güçlü bir muhalefet olmadığı için olumsuzlukları merkeze çekebilecek boşluklar oldu. Boşluklar bilinçsizce doldurulmaya devam edilirse muhalefet tarafından iktidarı besleyen tabanın tatmin olması hiçbir zaman mümkün olmayacak.
İktidardan daha fazla, iktidarı talep eden aynı güç seviyesiyle alternatif olabilecek bir muhalefete olan ihtiyacın farkındalığı istenen düzeyde değildir.
Etki tepki yasası Dualite’nin iki ucunu şaşırtan bir dengesizlikle işliyor. Dengesizliğin yarattığı vakumlu boşluklar, karşı uçların gücünü emiyor. Rakibinin enerjisiyle beslenen yapıya bürünen bir denge arayışı, genetiği değiştirilmiş gıdaların çekirdeklerinin kısırlığı gibi, ürün vermeyen zihinlerin varlıklara dönüşüyor
Algı şaşırması.
Yersel ve göksel beslenmelerden dolayı şaşıranlar her yerde vardır.
Nefsin, arzuyla kendini besleyen gıdalara yönelmesi gibi, zihninde kendini çeken fikirlere yönelimi vardır. İde ’nin göksel kodlamasından yoksun olan fikirlerin yönelimleriyle ilerici olanlara, kendi yönünde olmayanlar gerici olabiliyor. Aydınların susarak tevazu gösterdiği yerde cahillerin aydın olduklarını ilan etmelerinin nedeni bunlardır.
” Yönsüz mürekkep nehirleriyle yazılmış kitaplar yerine, yüreklere ateşle kazınan sözlere önem veriyoruz” diyen Arjantinli filozof H. Angel Livraga ’nın bu sözü, anlayanlara çok şey ifade ediyor.
Kendini aydın görüp te vicdan antenlerinin karardığını fark edemeyenler çoktur. Zihinlerine sadece magazin pompalanmış aydınlar fazlasıyla vardır.
Çoğunun farkında olmadığı, dile getirilemez diye düşündüğü ama saf aklın hissedilebilir imgeleriyle, özgür iradelerinin gücüyle verilmiş kararları göremeyenlerde vardır. 
İradesini menfi aklın çekiciliğine kaptırmayan halk neden cahil sayıldı.
Göğün hakikat bağlarından saf akılların sezgileriyle devşirilmiş imgelerin zenginliğini seçime katanları muhalefet neden cahil saydı?
Böyle bir muhalefet aydın sayıldı da neden, milletin vicdanı ile nabız ritminin merkezi görülemedi? 
Muhalefet artık eski zihniyeti bırakmalıdır.
Birikmiş tortulardan yaptığı putlara tapmayı bırakmalı. Bencilliğinin dikenli telleriyle çevirdiği sınırlarını evrenselliğe açmalı. Hormonlu tohumlarla ürün elde edilemeyeceğini bilmeli, yıllarca tortuya çevirdiği madenden hazine aramayı bırakarak, ayırt edebilme yeteneğine ortaya çıkarmalıdır.
Dağın derinliklerine inebilen, taş, toprak, çamur ve tortuların içinden altın taneciklerini seçebilen, arınmayla ayırt etmeyi bilen ve liderlik özelliklerine sahip, yeni Rönesans yaratacaklara alternatif olabilecek, yetenekleriyle daha yeni bir Rönesans’a katkı koyabilecek muhalefete ihtiyaç var.
Ham toprağın derinliklerinde göksel ateşin ısısıyla pişmiş, çıkarıldığında pırıl pırıl parlamayı bekleyen çok insanlar vardır.
Halk, kendini anlayamamış bir muhalefetin kulağına gür bir sesle bir kez daha seslenmeli…
Biz Rönesans istiyoruz.
Demokrasi olsun hangi sistem olursa olsun sistemlerin yakıtı da motoru da bizleriz. İktidar ve muhalefet sistemini çalıştıracakların doğru seçimini yapmak elimizdedir.
Harekete geçireceğimiz doğru eylemlerin doğru kararlarını biz veririz.
Bizler yavan akılla değil, aklımızın yanına mantık, sezgi ve çeşitli erdemlerle terkip eder, sentez bir soyutlamanın doğru kararını veririz.
Lütfen bize sıradan laflarla değil, içi dolu derin kavramlarla cevap verin söz verin…
Biz aklımızı kiralamadan, hiç de inadına olmayan, sentez bir soyutlamanın saf aklıyla kararlıyız.
Bizler seçimimizde iktidar ve muhalefetiyle ülkenin ruhuna, kaderine kodlanacak kararlarda hem halkçı hem de ülkücüyüz. 
Şimdi siz kendinize tekrar sorun
Büyüyememenin, değerleri koruyamamanın, bütün olumsuzlukların sebebi nedir.
Ve siz; şunu da kendinize sorun ki biz hangi akla hizmet ediyor, nasıl bir akılla karar veriyoruz.
Bu soruyu sakın ne kendinizin, ne de hiç kimsenin nefsine ait kişiliğine değil ama ne kadar derinde ve ulaşılamaz gözükse de, görünmeden hissedilen, tutulmayan ama koparılamaz bağları olan vicdanınıza, vicdanlara sorun.
Ve deki ey insan…
Öfke, kin, nefret, çekememezlik gibi ayrımcılığın çelmesine takılarak kendi gönlünü karartarak mı, hamasetin inadına katılarak mı, duygularının cehennemine odun atarak mı, yoksa vicdanının merkezine odaklanmış iradenin milinin ritmine katılarak mı karar vereceksin.
Ve yine kendine sor ki; geleceğin olan nesline bugünün harap olmuş dünyasını mı taşımak istiyorum, harap olan dünyayı onarmak mı istiyorum. Sor ve kararını ver...
 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Yeni dezenformasyon yasası ve kişisel verilerin korunması kanununa göre; kişilik haklarına yönelik her türlü yayın suç teşkil ettiğinden, kurallara aykırı yorumlar onaylanmamaktadır. Lütfen bir aşağıdaki facebook yorumları bölümünü kullanınız
4 Yorum