1. YAZARLAR

  2. D. Ali TAŞÇI

  3. CAHİL: KENDİ YARATILIŞ SIRRIYLA BULUŞAMAYAN!
D. Ali TAŞÇI

D. Ali TAŞÇI

Yazarın Tüm Yazıları >

CAHİL: KENDİ YARATILIŞ SIRRIYLA BULUŞAMAYAN!

A+A-

 

            Ataullah İskenderi’nin “Hikem-i Ataiyye”sinde şöyle ibretamiz bir sözü vardır:

            “ Vakitlere bağlı ibadetlerin başka bir vakitte kaza edilmesi mümkündür; fakat vakitlerin hakları kaza edilemez. Çünkü Allah’ın her vakitte senin için yeni bir hakkı ve bir emri vardır. Sen Cenab-ı Hakk’ın bu vakitteki hakkını kaza edemiyorsun, o halde başka vakitlerin hakkını nasıl vereceksin?”

            Zamanın akıp gittiği yerde her şey “an”lara teslimdir. Varlık içinde hiçbir şey statik/ durağan değildir. Her şey yeniden oluş içerisindedir. “ O her an yaratma halindedir.” (Rahman Suresi, 29)

            İnsan da her an yeniden yaratılmaktadır; trilyonlarca hücrelere sahip olan insanın hücrelerinin bazıları ölüyor, bazıları diriliyor, her an oluş içinde. Ben bir önceki “ben” değilim, sen de “sen” değilsin. “Ben” diyene kadar sendeki “ben” bir başka “ben”e bürünüyor; o halde “Ben.. Benn!..” diye çığlık atmak neyin nesi?

            İşin kuantum ve felsefik boyutunu biryana bırakarak birkaç şey söylemek istiyorum.

            Örneğin; 13 Nisan 2022 tarihindeki sabah namazını kaçırdın, kazaya bıraktın diyelim. İşin fıkhi boyutu bir yana, bu tarihteki sabah vakti, dünya durdukça bir daha geri gelmeyecektir. O vaktin aydınlık yüzünü kara çıkardın. Vakti küstürdün. Sadece namazı kaçırmakla kalmadın, vakti de kaçırmış oldun. O vakitteki o namazın için Allah sana ne nimetler verecekti, onları da kaçırmış oldun. Senin secdenle dirilecek olan o vakte ihanet ettin; bunun bedeli ağır olmayacak mıdır? Vaktin sahibine hiç secde etmeyenlerin hallerini hayal edemiyorum!

            İnsan ve tüm varlıklar, her an farklı bir boyutu sergilemektedir. Her şey “an”dan “an”a geçmektedir. Bu geçişler esnasında “bu şudur” sözü de anlamını yitirmektedir. Siz “bu şudur” diyene kadar, o şey, o olmaktan çıkmaktadır. Hiçbir şey aslında “o” değildir, her şey  “o” olana kadar bir başka şeye geçmektedir ve bu durum sürüp gitmektedir.

            Vaktin hakkını ödemek gerekmektedir. “İnsan vaktin çocuğudur.” diyen Mevlâna, bu gerçeğe parmak basmaktadır. Birisine söylenecek olan söz, vaktinden önce veya sonra söylenmişse, o söz gönüllerde yeşermeyecektir; vakitsiz toprağa atılan tohumun yeşermediği gibi. Söz, karşı tarafın gönlünde yeşermeyince, canlılık kazanamayacak ve olumlu etkiden uzak olacak ve olumsuzluk yayacaktır. Bu durumda anlaşmazlıklar baş gösterecek ve kavgalar / savaşlar eksik olmayacaktır.

            Vaktinden önce veya sonra yenilen yemek de aynı şeyi yapacaktır; vücudun dengesini bozacak, hastalıklar baş gösterecektir. “Vakit nakittir.” “Vakitsiz öten horozun başı kesilir.”

            “Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O’nu tesbih eder; O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur; fakat siz onların tesbihini anlayamazsınız. O halimdir, bağışlayıcıdır.” (İsra, 44)

            Her şey, her an kendi hal diliyle Allah’ı anıyor, yaradılışının gereklerini yerine getiriyor. İnsan, gerek ibadetleriyle, gerek tüm davranışlarıyla bu zikrin dışında kalmışsa, kendini bir problem haline getirir ve filiz veremeyen tohum gibi çürür gider. Bu nedenle; Allah’ın emirlerini zamanında bihakkın yerine getirmeyen, nehiylerinden (yasaklar) kaçınmayan insanın, “iyi” sıfatıyla tanımlanması asla mümkün değildir, Allah’ın yaratış kanunlarına ters iş yapılmış olur.

            Mevlâna, “İbadet, evrenle bütünleşmektir.” der. Evrenle bütünleşmeyen, kendi yaradılış formülünü, evrenin yaradılış formülüyle birleştirmeyen insan “yaban”dır, dünyayı “iyilik” olarak dağıtsa da! Çünkü akan pınara ağzını dayamamış, sel sularında boğulmuştur.

            Namazın günde beş vakit olması; orucun, yılın ayları içinde belli bir vakitte tutulması; haccın, yine belli vakitler içinde gerçekleşmesi;  gece ve gündüzün birbirini vakitlice takip etmesi… gibi daha nice durumlar, vaktin, insan hayatında ve evrenin işleyişinde ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

            Allah, seni de belli bir vakitte yarattı; buna hayat denir. Hayatını, O’na iman ve kullukla geçiremiyorsan, karanlık tünellere gireceğini unutma!

            Bütün bunları ve daha bilemediğimiz nicelerini düzenleyen, bunca zamandır bu düzenini dakik bir biçimde işleten, âlemleri yoktan var eden Rabbimize bir şükran secdesi etmeyen başa, Allah secdeyi nasip etsin de kendi yaratılış sırrıyla buluşsun.

            Cahil kime denir? Kendi yaradılış sırrıyla buluşamayana cehil denir.

    D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Yeni dezenformasyon yasası ve kişisel verilerin korunması kanununa göre; kişilik haklarına yönelik her türlü yayın suç teşkil ettiğinden, kurallara aykırı yorumlar onaylanmamaktadır. Lütfen bir aşağıdaki facebook yorumları bölümünü kullanınız