1. YAZARLAR

  2. D. Ali TAŞÇI

  3. CENNETİ KAYBEDENLERİN YURDU: DEMOKRASİ
D. Ali TAŞÇI

D. Ali TAŞÇI

Yazarın Tüm Yazıları >

CENNETİ KAYBEDENLERİN YURDU: DEMOKRASİ

A+A-

 

 

                Fikir ve davranışlarınızı, insan ilişkilerinizi kitlelerin isteği haline getirmez de onların kabulü için itaati emredecek olursanız, etrafınızı saran insanların ne kadar kimliksiz ve kişiliksiz tipler olduğunu kısa zaman içinde görürsünüz. Bu durumda başta yaptığınız hatanın ceremesini ödemekten başka yapacak pek bir şeyiniz de kalmayabilir.

                İletişimin akıl almaz biçimde geliştiği bir dünyada, zor olanın ortadan kalktığı görülse de bu durum, zihnin ve düşüncenin en ince detaylarını zorlayan yeni ve dolambaçlı yolları da beraberinde getirmiştir. Küreselleşen gezegenimizde kitleler adata ortak düşünce ve kültürlerin etkisi altında bulunurken, (Yılbaşının bütün dünyadaki kutlamalarının aynı olması gibi.) geçmişin bireysel ve grupsal yalan ve düzenbazlıkları da, yeni oluşumlarla birlikte,  küresel boyut kazanmıştır. Kuvvet ve onun içinde barınan düşünce atomize bir durum alarak kitlelerin fiziklerinden çok, onların düşünsel yapılarını kendi rotasına doğru kanalize ederek evrensel bir fayda ve zevk haline dönüşmüştür. Genelde kitleler kuvvet ve faydanın kulları konumundadır. Onların bu zaafları, kuvvet ve faydanın hegemonyasına girmekte bir beis görmeyecektir. Bu istekli demokrasi “özgürlüğün” de aynı zamanda vatanı konumundadır. Demokrasi, zihinlerinde cenneti kaybedenlerin kurdukları dünya düzeninin adıdır ve zemini fayda, tavanı zevkten döşenmiş bir dünya kulübesidir;  yeni güç ve faydaya karşı tahammülsüz ve dayanıksızdır. Bu tip demokrasilerde hayat hariç, her şeye rastlayabilirsiniz.

                Fikirleri ve davranışları genelleştirme, onları bir anda dünyayla paylaşma insan zekâsının yürüyüşünü çok hızlandırdı; fakat yolu kısaltmakla, bazen onu, yolun parlak manzaralarından mahrum etti. Toplumsal algılar ufku kuşatınca, bireysel duyuş ve düşünceler bir nevi kendi mahzenine çekilir oldu. Bunun sonucu olarak, topluma “değer”  ve “anlayış” olarak sunulan ve onların da şayan-ı kabulüne mazhar olan algılar ve değerler adeta özgürlüğün simgesi konumuna yükseldi. “Yaşasın fayda ve zevk: Özgürlük!” Bireyin kendi dünyasında demlediği fikir ve düşünceler, o ne kadar özgün ve özgür olduğunu söylese de, bulanık olmaktan kurtulamaz. Yeryüzünde pınarların şahlandığına hiç şahit olunamadı, ama seller her bahar evleri basar, toprağı sürükler.

                Birey, zarif olmayı adeta zorunlu bir politika olarak algılamaktan kendini alamaz; çünkü itaate boyun eğmeyi ancak gönüllü ve iradi bir zarafet verebilir. Bu durumda zarafet (incelik), riyakârlığın bir göstergesi olarak ortaya çıkar. Kadına karşı en çok şiddet uygulayanların, o kadınlarla ilk tanışma zaman ve durumlarına bakınız, en “zarif” insanlar olduklarını göreceksiniz.

                İyi bir iktidar kendini gösterir; fakat keşfettirmez. İktidarın keşfi, onun kıyametidir, sonuç kuşatma ve istiladır. Evet, muhalefetteki öfke ve kin duyguları, iktidara geçince çoğu zaman merhamete dönüşür; fakat bu merhamet, kendi sır odanın açılmasını da beraberinde getirirse, işte o zaman vahayı seller basar.

                Bir toplumun söylem ve eserlerinde mütemadi kahramanlıklar öne çıkmışsa, orada gerçek anlamda özgür düşünce gelişmez; çünkü eksisi olmayan artının ışığı yanmaz.

                Uzun zamandır felaketlerle boğuşan bir toplumuz. Felaket, toplumun üzerine uzun zaman çökünce, onlara, felaketin peşi sıra gelen refahın bile ortadan kaldıramadığı bir karakter verir. Bu durumda manevi acıyı tasvir eden yazar ve düşünürler ortaya çıkmazsa, toplum fiziğini korusa da, metafiziğini (değeri, kültürü, inancı) kaybeder ve tarihin yığını olarak yaşar. Odak olamaz, kabuk olur.

                Bir toplumun kitaplarında ve hayat algısında tek amaç fayda ve zevk ise, orada ölüm hayatın kralı olur. Özgürlük, bu kraldan uzak durarak ve ondan kaçarak elde edilecek duygudur. Ne var ki, bu kral bir gün ansızın kapıyı çalacak ve nefesleri kesecektir. O gelene kadar bütün hazlar tüketilmeli, faydalar elde edilmelidir. Bu durumda hazzı kamçılayan şey ölüm korkusudur denebilir.

                Özgürlüğü insan onuru adına, paylaşımı adalet adına, ahlâki çöküşü vicdan adına, nezaketi kişilik adına… değil de fayda ve zevk adına yaparsanız, orta yere bir başka derin kaos ve zulüm hakim olur. Metafiziksel açılımı olmayan zihin, topraksız tohuma benzer; hiçbir zaman ağaç olamaz.

                Önceden sınırları tesbit edilmiş hiçbir şey özgür değildir. Doğum ve ölümle hudutları çizilmiş olan insanın mutlak özgürlüğünden söz etmek aymazlıktır. Sonsuzluğa açılımıdır, insanı insan yapan duygu.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Yeni dezenformasyon yasası ve kişisel verilerin korunması kanununa göre; kişilik haklarına yönelik her türlü yayın suç teşkil ettiğinden, kurallara aykırı yorumlar onaylanmamaktadır. Lütfen bir aşağıdaki facebook yorumları bölümünü kullanınız
8 Yorum