
Datvi olsa beni bırakmazdı
Rehabilitasyon merkezine götürülen yavru ayı Datvi'ye 7 ay bakan Cemal Gülas, "Datvi olsa bırakmazdı, kendimi suçlu hissediyorum" dedi.
Rehabilitasyon merkezine götürülen yavru ayı Datvi'ye yedi ay bakan Cemal Gülas: "Gittiği yerden görüntüleri izleyince Datvi'yi gönderdiğime pişman oldum. O olsaydı beni bırakmazdı ama ben onun gitmesine izin verdiğim için kendimi suçlu hissediyorum"
İlk defa motorlu bir araca 10 yaşında bindim. Benim genlerimin, hazırlanışımın, özlemlerimin temelinde doğa yatıyor. Benim lunaparkım doğaydı. Daha çocukken gelincik, çakal, ayı yavrularıyla oynayarak geçti hayatım. 40 yaşında şehre lanet edip doğaya dönmüş bir dedenin torunu olmanın keyfini sürdüm ve doğayla ilgili genlerimdeki arzu ta o zamandan kaldı."
Bu sözler TRT'de "Zamanın Tanığı" adlı bir program yapan doğa belgeselcisi Cemal Gülas'a ait.
Gülas bu hafta hemen hemen her gazetenin sayfalarında yer aldı. Nedeni henüz bir aylıkken yaban hayata hazırlaması için eline verilen, annesi avcılar tarafından vurulmuş yavru ayı Datvi'nin elinden alınması.
Gülas'ı annesi gibi gören Datvi geçtiğimiz hafta Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından görevlendirilen Prof. Dr. Nilüfer Ertuğrul nezaretindeki ekip tarafından uyuşturucu iğne ile bayıltılarak kafese konuldu ve Karacabey Ayı Rehabilitasyon Merkezi'ne götürüldü.
Rize'deki Boğaziçi köyünde yaşayan Gülas, Datvi'den ayrıldığı için çok üzgün. Onu bencilce yanında tutmak istediğinden değil, gittiği yerin bir nevi hayvan hapishanesi olduğunu düşündüğü için üzgün. Hikayesini dinlediğinizde siz de üzülüyorsunuz.
Datvi'nin hikayesini anlatır mısınız? Siz mi onu buldunuz?
Nisan ayında gazetede bir haber gördüm. Rize'de bir yavru boz ayı bulunmuş, Karacabey ayı barınağına gönderilecekmiş. Karacabey'le ilgili bilgiler benim kafamda hiçbir zaman rehabilitasyon merkezi düzeyinde olmadı. Orası zamanında dansçı ayılar için yapılmış ve yapıldığı gibi kalmış bir yer. Bundan dolayı bu hayvanın araziye bırakılabileceğini düşündüm.
Bir vahşi hayvan bulunduktan hemen sonra araziye bırakılırsa, ebeveyni öldürülmemişse onu bulur ve yeniden hayatına devam eder. Ama ben haberi öğrendiğimde hayvan 10 gündür falan Rize Orman Bölge Müdürlüğü'ndeydi. Artık o dönemi geçmişti ve onu Karacabey'e göndermenin hesapları yapılıyordu. Hayvanın oraya götürülmesinin çok yanlış olacağını düşündüm. Çünkü Karacabey'e götürülen ayılar hadım ediliyor.
Şöyle bir soru sormak lazım: Karacabey kurulduğundan bu yana kaç hayvanı rehabilite edip doğaya geri kazandırdı? Bu sorunun cevabı sıfır. Hiçbir hayvanı doğaya geri kazandırmadıysanız, burası topladığınız hayvanları insanlardan tecrit edip ölümü beklettiğiniz bir hapishane oluyor. O hayvanın o hapishaneye gitmesine gönlüm razı olmadığından Rize valimizi aradım. "Bir fırsatı varsa ne olur onu ilimizde tutalım" dedim. Gönüllü bir bakıcı olursa belki olabileceğini söyledi. Dedim ki "Ben bakacağım bu hayvana".
İstanbul'dan kalkıp geldim, ayıyı bana teslim ettiler. Burada aşağı yukarı bugüne kadar insanın içine giremediği inanılmaz genişlikte, bir ucu Kaçkar Dağları'na, Erzurum sınırına kadar giden sonsuz ormanların, şelalelerin olduğu bir saha var. Biz hayvana burada bakmaya başladık.Sizin burada ahşap bir eviniz var, değil mi?
Evet, evin işlerini yapacak birini arıyordum zaten. Ayı da buna vesile oldu. Bir adamı bu işe memur ettim. Bakıcı sadece sütünü içirebiliyordu hayvana tabii. Ben de devamlı yanına gidip ilgilendim onunla.
İlk gün ve ilk gece nasıldı? Datvi içeride mi yattı?
Bize getirilmeden önce 10 gün küçücük bir odada tutulmuş, hayatından ve o güne kadarki alışkanlıklarından kopmuş bir haldeydi. Geldiğinde, evin alt katının tamamını ona bıraktık. Yaklaşık bir hafta boyunca biz onu dışarıya alışsın diye kapıya koyuyorduk, o gündüz bile içeriye kaçıyordu. Onu dışarıya alıştırmak için hayvanı aldım, evin ilerisindeki boş araziye gittim. Bir hafta boyunca uyku tulumu dahi kullanmadan orada hayvanla yaşadım. Bir haftanın sonunda artık eve girmemeye başladı. Gelip sütünü içiyor, sonra kayboluyordu.
"Biz balık avlasın diye götürdük ama o hep yüzdü"
Beraber ne yapıyordunuz?
Beraber ormanları geziyorduk. O gezdiğim yerlerde ya o beni buluyordu ya ben onu buluyordum, yani karşılaşıyorduk bir şekilde. Beni ebeveyni gibi görüyordu ve bu ebeveynlik şu ana kadar sürdü. Bir ayı iki buçuk yaşına kadar süt emmeye devam eder.
Hâlâ sadece süt mü içiyor?
Hayır ama süt içmeye devam ediyor. Sütün dışında her şeyi kendiliğinden arazide bulup yemesi için her türlü öncülüğü yaptık.
Ne yaptınız?
İnsanın da yiyebileceği meyveleri önce ben yedim. Ayı taklit yeteneği gelişmiş bir hayvandır. Beni taklit etti. O yiyeceklerin yendiğini görünce de süte bağımlılığı azaldı. Mesela günde dört-beş kez süt içen hayvan bazen günde bir kere süt içti; bazen hiç içmedi.
Neler yiyordu?
Yabanmersininden tutun karayemişe kadar bir sürü meyve var. Yaşadığımız yer gerçekten bir doğal saha.
Et yemiyor muydu?
Ayılar insanın yediği her şeyi yer. Et de bunlardan biridir. Ama ayılar etobur değildir, daha ziyade otoburdur. Biz pek et yedirmedik. Ama biz et yedirmememize rağmen kuş avlayıp yediğini, toprağı kazıp solucan yediğini gördüm. Kendi yediklerini araziden bulabiliyordu ama biz ona avlanmayı öğretemedik.
Yine de genlerinde avlanmaya yakınlık var. Ayılar somon balığı yediği için ona balık tutmayı öğretmeye çalıştık. O yüzden yüzmeyi çok sevdi. Biz balık tutmaya diye götürdük ama o hep yüzdü, ömrü şelalelerde yüzerek geçmeye başladı.
"Çok özür dilerim insanlardan, ayı olamadığım için"
Sizi annesi gibi mi algılıyordu?
Anne olarak beni görüyordu. İki buçuk-üç yıl anne nezaretinde yaşıyor normalde. Annesi olmayınca onu doyuran, onun mizacına en yakın davranan insanı örnek alıyor mecburen. Bunu bildiğimden ben de mümkün olduğu kadar arazide onunla onun gibi yaşamaya çalıştım. Ama çok özür dilerim insanlardan, ayı olamadım; keşke ayı olsaydım. Bugün insan olmaktansa ayı olmayı tercih ederim. Bir avcı kurşununa denk gelmeme koşuluyla...
Hangi evcil hayvana benzetebiliriz onu? Bir köpek gibi miydi?
İnsana benziyor. Dört yaşındaki bir çocuğa benziyor. Dört yaşındaki bir çocuğun gösterdiği bütün zeka belirtilerini gösteriyor. Beni anlayabiliyor. "Yapma, hayır" dediğim şeyi yapmıyor. Datvi'yi almaya gelen hanıma göre bu bir suç ama ne yapayım, ben ayıca bilmediğimden kendi dilimle "hayır"ı öğretmek zorunda kaldım.
Niye bu bir suç olsun?
Çünkü bu şekilde insana alışıyormuş.
Datvi'yle aranızda nasıl bir bağ oluştu?
Bir seyahatten dönüp şehre ulaşır ulaşmaz ilk önce sevdiğiniz insanı, çocuğunuzu vs. görmek istersiniz. Datvi başka hiç kimse için aynı şeyi yapmazdı ama ben dünyanın neresinden evime geri dönersem döneyim... Bazen genellikle sabaha karşı ya da gece yarısı... Kapıdan girdikten yarım saat sonra Datvi gelip kapıyı çalmaya başlıyordu. Aramızda böyle bir bağ vardı. Gelince sarılıyor, kafasını boynumun arasına sokuyordu; hatta bazen böyle uykuya daldığımız oluyordu.
Şimdi bu hayvanın sorumluluğu Karacabey'dekilere geçti -ki geçmesi gerekiyor. Bu onların işi, ben fotoğrafçıyım, benim işim bir ayıya annelik etmek değildi. Şimdi ısrarla beklediğim şey bu hayvanın rehabilite edilip doğaya kazındırılması.
"Egom için Datvi'yi bahçemde görmek beni mutlu etmez"
Siz de mutlaka Datvi'ye bağlandınız...
Bu şuna benzer: Ben bülbülü çok seviyorum, sesini de çok seviyorum, alıp bir kafese koyayım. Böyle bir arzu taşımıyorum. Bülbülü ormanda dinlemeyi seviyorum. Seçimim Datvi'nin ormanda gerçekten mutlu olması. Bunu bildiğim an mutluyum. Yoksa kendi egolarım için onu bahçede görmek beni mutlu etmez. O yüzden onu gelen yetkili kişilere teslim ettim. Yoksa giderdim ormana, ne Datvi'yi bulabilirlerdi ne de beni. Ama gereken bu değildi.
O gün gelip Datvi'yi alma nedenleri ne? Birileri şikayet mi etmiş?
Bu hayvan büyüdükçe etrafındaki insanları bizim gibi algılayacak. İnsanlardan çok kendisinin risk altında olacağını söylediler. Bunda da haklı olabilirler. Çünkü her insan Datvi'yi bizim gibi algılamayacak. Ayı gözüyle görüp ona zarar verebilirler.
Ayı kaçmayınca ayıyla onu tanımayan insan arasında sorun olabilir. Gerçi biz bunu bir ölçüde aştık. Çıkan haberler sayesinde böyle bir ayının varlığı bölgede bilindi. Bir keresinde siyah bir araç bizim evin önünden geçip gitmiş. Gelenler İsrailli turistlermiş. Araç benim arabama çok benzediği için Datvi peşinden ilçeye kadar gitmiş. "Bu adam geldi, nerede?" diye bütün siyah arabaların içine bakıyormuş. Bahsettiğim yer yaklaşık 11 kilometre uzakta. Oradan tekrar benim yaşadığım yere doğru kovmuşlar hayvanı.
"Gittiği gece, onunla daha önce yattığımız yerde uyudum"
Datvi elinizden nasıl alındı?
İnsanlar geldiği andan itibaren Datvi ağlamaya başladı, ayaklarıma sarıldı. Bir kere o kalabalığın ne olduğuna anlam veremedi. Bundan önce de onu götürmeye kalkmışlardı. Götürmek isteyenlere müthiş sorun çıkarmıştı; biz de müdahale ederek geri dönmesini sağlamıştık. Ama şimdi çok büyüdüğünü ve başka insanlara zarar vereceğini iddia ediyorlar. O önceki sahneyi bir daha yaşamak istemediğimden onu gelenlerle baş başa bırakıp içeri çekildim.
O akşam ne yaptınız?
Dolunay vardı, uyku tulumumu alıp onunla daha önce yattığımız yerde uyudum. Yapacak başka bir şey yoktu. TV'de onun gittiği yerden görüntüleri izleyince gönderdiğime pişman oldum. Rehabilitasyon merkezi diye onu hapishane gibi bir yere tıkmış olmalarını hazmedemiyorum. O olsaydı beni bırakmazdı ama ben onun gitmesine izin verdiğim için kendimi suçlu hissediyorum.
Onu görmeye gidecek misiniz?
Oraya gitmek istemiyorum ama doğru bir rehabilitasyon merkezi kurulursa niye olmasın?
"Köpeğim Pars benden daha üzgün çünkü Datvi onun oyun arkadaşıydı"
Başka bir hayvan besliyor musunuz?
Bir Kangal köpeğim var. Datvi'yle beraber büyüdüler. Datvi gittikten sonra birileri köpeğimi vurdu. Kapıya vurulmuş olarak geldi ve Datvi gitti diye iki gözü iki çeşme ağlıyordu. Pars benden çok üzüldü çünkü onun oyun arkadaşıydı. Yakınımızda başka ayılar da var, Datvi onlarla da oynuyordu ama Pars'la oynamayı daha çok seviyordu.
Siz Datvi'yle oynuyor muydunuz?
Karşılaştığımızda onunla oynamamak, sarmaş dolaş olmamak mümkün değildi. Birlikte ağaca çıkıyorduk. Ya da ikimiz de ormanda koşup bir yerden yukarı çıkıyorduk. O çıkamadığı zaman sinirleniyordu.
Kanun ne diyor?
4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu'nun 2'nci ve 4'üncü maddeleri; kapan, tuzakla avlanmayı, av ve yaban hayvanlarını canlı olarak yakalamayı, yavrularını ve yumurtalarını toplamayı yasaklıyor. Merkez Av Komisyonu (MAK) kararının 11'nci maddesinin (f), (i) ve (l) fıkralarında da doğadan alınan herhangi bir türün, evlerde ve işyerlerinde veya özel arazilerinde alıkonulması ve bulundurulmasının yasak olduğu belirtiliyor.
HABERE YORUM KAT