1. YAZARLAR

  2. D. Ali TAŞÇI

  3. DEĞER ÖLÇÜSÜ PARA OLUNCA!..
D. Ali TAŞÇI

D. Ali TAŞÇI

Yazarın Tüm Yazıları >

DEĞER ÖLÇÜSÜ PARA OLUNCA!..

A+A-

 

Hz. Mevlana’nın Mesnevi’sindeki bir hikâyeyi özetleyeyim:

            Bir zamanlar bir şehirde sayısız insan, sayısız mahlûk vardı, ama hepsi üç kişiden ibaretti! ( Sevgiliye koşmayan, ona kavuşmaya çalışmayan, sevgiliyi bulmak için uğraşmayan canlar binlerce de olsa, onlar hakikatte yarım bedenden ibarettir. )

            O üç kişiden biri kör, biri sağır ve biri de çıplaktı.

            Kör, çok uzağı görürdü; Süleyman’ı görmez de karıncayı görürdü.

            Diğeri sağır olduğu halde çok fazla işitirdi.

            Üçüncüsü de çıplak olduğu halde elbisesi çok uzundu.

            Kör olan, uzaktan gelen atlı düşman askerlerini en ince ayrıntısına kadar görürdü. Sağır da o askerlerin sesini işitirdi. Çıplak ise, askerler gelir de eteklerimi keserler diye korkardı.

            Hz. Mevlana, hikâyeyi daha da derinleştirerek anlattıktan sonra, bu üç sembol kişinin neye benzediklerini, neyi temsil ettiklerini de şöyle açıklar:

            Sağır, hayattan çok şeyler uman, çok şeyler isteyen, bir türlü gözü doymayan insanı göstermektedir. O, başkalarının ölümünü duyar da, kendi öleceğini hiç aklına getirmez.

            Uzağı gören kör, hırsı temsil eder. O, halkın ayıbını en ince yerine kadar görür, mahalle mahalle dolaşır, onları söyler de, kendi ayıplarını görmez.

            Çıplak, eteğinin kesilmesinden korkar; hâlbuki çıplak adamın eteği olur mu? Bu da dünyaya tapan bir müflistir. Dünyaya çıplak geldi çıplak gidecektir. Ölüm meleği, zengini hayat rüyasından uyandırdığı zaman, gerçekten sahibi olmadığı bir mal için, hayatta iken çektiği hırsız korkusuna hayret eder.

            Bunların her biri, kendisinde bilgi var zannına kapılır da, bilgiyi bir hırsız çalacak diye korkar. Bilmez ki bilgisi bir işe yaramamaktadır. Bunu, ölüm meleği geldiği zaman anlar.

            “ Halk gelip beni meşgul ediyor, zamanımı alıyor. “ der durur. Ne var ki, onun faydalı bir zamanı yoktur.

            O zalim bilgin, bilgilerden yüz binlerce üstünlük elde etmiş, bir hayli bilgi sahibi olmuş da, kendi ruhunun, kendinde bulunanın hakikatini bilmiyor.

            Gerçek değer yargısı verilmeden büyütülen nesiller, hem kendilerine hem de başkalarına zarar veriyorlar.

            Okullarda hala öğretiliyor mu bilemiyorum, matematik dersinde “uzunluk ölçüsü birimi metre, sıvı ölçüsü birimi litre”… diye belletildikten sonra çocuğa sorulur: “ Peki, değer ölçüsü birimi nedir?”

            Sınıftaki çocuklar hep bir ağızdan cevap verirler: “ Para!.. “

            Evet, şeklen bakıldığı zaman doğru gibi gözüken bu ebedi yanlış, maalesef bütün dünya çocuklarının zihnini çelmekte ve kendi yaradılışlarına ters düşürmektedirler.

            Bir dünya düşünülsün ki, orda tek değer yargısı paradır, o dünyada savaş eksik olabilir mi? Bugün olan işte budur.

            Bir de şu değer yargısına bakalım; Peygamberimiz (AS) buyuruyor:

            “ Sabah namazının iki rekât sünneti, dünya ve dünyanın içindekilerden daha hayırlıdır. “ ( Müslim )

            Şimdi daha iyi anlaşılıyor mu, dünyadaki savaşlar kimin ürünüdür? Beş duyu hapishanesine mahküm olan insanların değer yargıları da elbette beş duyularına hitap edecek ve bu, para olacaktır. Fakat ölüm ötesine inanmış, hakikati, ölmeden önce görmüş olan insanların hayat algıları da farklı olacaktır.

            Dünya hayatında ahreti hatırlatmayan, öte ile ilgisi olmayan, maverai çıkışlara engel olan her şeyin put olduğunu idrak etmektir ilim ve irfan. Mevlâna der: “Bütün ilimlerin özü, ahrette başına ne geleceğini bilmektir.”

            Bir insanın dünyada yaşarken en önemli görevi, değer yargısını belirlemesidir; çünkü yarın herkes, mahşer günü değer yargılarıyla dirilecektir.

            Değer yargısını para olarak algılamak, kör, sağır ve çıplak olarak dirilmek anlamına gelir. Değer yargısı iman olursa, işte gerçek özgürlük orada tadılacaktır. Değer ölçüsü iman olunca, para ve dünyevi olgular onun emrinde olur ve anlam kazanır. Paranın tanrılaştığı yerde insanın değeri olmaz.

            “ Özgürlük “ dedim de, bazı insanlar “ kul “ kavramına takılmışlar ve insanları habire kul olmamaya çağırmaktadırlar. Bir insanın Yaratıcı’sına kul olmaktan daha büyük bir şeref payesi mi vardır? Allah’a kul olmayanların kimlere kul olduklarını görmüyor muyuz? Bunlar en başta kendi nefislerinin kulları değiller mi?

            Bütün mesele, değer yargısını belirlemektir; çünkü hayat ve sonsuzluk ona göre şekillenecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Yeni dezenformasyon yasası ve kişisel verilerin korunması kanununa göre; kişilik haklarına yönelik her türlü yayın suç teşkil ettiğinden, kurallara aykırı yorumlar onaylanmamaktadır. Lütfen bir aşağıdaki facebook yorumları bölümünü kullanınız
16 Yorum