1. YAZARLAR

  2. D. Ali TAŞÇI

  3. KARAKTER DEĞİŞMEZ
D. Ali TAŞÇI

D. Ali TAŞÇI

Yazarın Tüm Yazıları >

KARAKTER DEĞİŞMEZ

A+A-

 

            Fransızca bir kelime/kavram olan karakteri sözlükler şöyle tanımlamaktadır:

            “ Bir bireyin kendine özgü yapısı, onu başkalarından ayıran temel belirti ve bireyin davranış biçimlerini belirleyen üstün ana özellik, öz yapı, ıra, seciye.” (TDK)

            “ Bir kişi veya topluluğu ahlâk, duygu, bilgi ve davranış bakımından başkalarından ayıran niteliklerin bütünü.” (Kubbealtı Lugatı)

            Bu durumda karakter, kişinin kalıcı özellikleridir, diyebiliriz. Genetik olarak getirdiği özdür. Psikolojik özellikler dizisidir. Davranışların ana merkezidir.

            Bir ayet ve hadisle konuyu açmaya çalışalım:

            “ De ki: Herkes kendi karakteri üzere hareket eder.” (İsra, 84)

            Hadis de şöyle:

            “ Eğer bir dağın yer değiştirdiğini duyarsanız, inanınız; fakat bir insanın huyunu değiştirdiğini duyarsanız inanmayınız; çünkü o, yaratıldığı hal üzere olur.” (Ahmed)

            Bu konu hakkında ne kadar konuşsak ve yazsak yine de meramımızı anlatmakta ve anlaşılmakta zorlanırız. Her toplum “karakter eğitimi”ne önem verdiğini söylemekten geri durmamaktadır; fakat bu kavramın içini doldurmak kolay değildir.

            Aynı eğitim metotlarıyla farklı karaktere sahip olan insanları eğitmeniz mümkün değildir. Basit bir örnek verelim:

            Aynı güneş, gül yaprağına vurunca farklı kokutuyor, pisliğe vurunca farklı kokutuyor. Aynı bilgi ve metotlarla sınıfa/kitleye hitap ettiğinizde, orada bulunan herkes, kendi karakter yapısına göre ayrışacaktır. Kitlenin rahatsız olmaması için pisliğe güneşi göstermemeniz gerekmektedir.

            Aslında özüne ulaştığınız herkesi eğitme şansına sahipsiniz; fakat eğitimin bir boyutu da olanı, olması gereken yerde kullanmaktır. Pisliği sofraya koyamazsınız; lakin o pisliği toprağa atıp buğdaya gübre yaparsanız, sofranıza ekmek olarak gelir. Fakat buğday her yerde yetişmez, onu, yetiştiği yere atmanız gerekmektedir.

            Karakter, seciye veya fıtrat; insanın özünü temsil etmektedir. Dünya ve Türk eğitim sisteminde “FITRAT” kavramı maalesef geçmemektedir. Fıtratı öz olarak alırsak, karakteri, bu özün dışa yansıması, davranışa bürünmesi olarak alabiliriz. “Cesaret, onun karakterinin mayası idi.” cümlesinde, karakterin olumlu veya olumsuz davranış biçimlerinden müteşekkil olduğunu anlayabiliriz.

            “ Böylece sen, bâtıl olan her şeyden uzaklaşarak yüzünü kararlı bir şekilde (hak olan) dine çevir ve Allah’ın insan bünyesine nakşettiği FITRAT’a uygun davran: ( ki ) Allah’ın yarattığında bir bozulma ve çürümeye meydan verilmesin: Bu, sahih (bir) din (in gayesi)dir; ama çoğu insanlar onu bilmezler.” (Rûm Suresi, 30. Ayet)  

            Demek ki, fıtratı gelişmeyen insan “bozulmaya ve çürümeye” mahkümdür.

            Bir elma ağacını armut yapamazsınız; fakat elma ağacını aşılayarak (eğitim) onu kaliteli bir elma yaparsınız. Karakterini bulamamış bir insan taklide açıktır, başkası olmaya çalışırken kendini de unutur ve fıtraten çürümeye terk olunur. Bu, toplumlar için de geçerlidir. Fıtratı gelişmemiş insanlar topluma model olurlarsa, o toplum çürümeye terk edilir. O halde eğitim, fıtratın olumlu yönde gelişim sürecidir.

            Karakter elbette değişmez. Halid bin Velid, cahiliye döneminde de cesur bir komutandı ve Müslümanları Uhud’ta yenilgiye uğratmıştı;  Müslüman olduktan sonra da aynı kahramanlığı gösterdi; çünkü onun karakteri/ fıtratı değişmedi, batıldan hakka kanalize oldu.

            Hz. Ömer Müslüman olmadan önce de adildi; çünkü zamanın anlayışına göre, kız çocuğunu diri diri toprağa gömmüştü. Müslüman olduktan sonra Ömer’in karakteri, yapısı değişmedi; aynı adalet yapısını Müslümanlığa kanalize etti.

            Eğitimde karakter/fıtrat belirlenmeden atılacak olan her adım, yanlış sonuçlara gebedir. Karga, bülbül olmaya kalkışırsa, zaman içinde bülbül olamayacağını anlar, ama kargalığını da unutuverir. Çocuklarınızın yeteneği taşçılık ise onu doktor olmaya kanalize etmeyin, hiçbir zaman birinci sınıf doktor olamayacak ve mutsuzluğu hayat boyu yaşayacaktır. Ne var ki, taş ustası olursa, ondan bir Mimar Sinan çıkabilir veya iyi bir taş sanatçısı olabilir ve mutlu bir hayat sürer.

            Mutluluk, karakteriyle/ fıtratıyla tanışan ve bu yapılarını geliştiren insanlara dünyada verilen bir armağandır. Bu armağan onları sonsuz yolculuklarında da terk etmeyecektir.

D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Yeni dezenformasyon yasası ve kişisel verilerin korunması kanununa göre; kişilik haklarına yönelik her türlü yayın suç teşkil ettiğinden, kurallara aykırı yorumlar onaylanmamaktadır. Lütfen bir aşağıdaki facebook yorumları bölümünü kullanınız
1 Yorum