KİMLİĞİNİ MİDENDE DEĞİL, RUHUNDA ARA!
Ramazan. İstanbul’da Ramazan’ı yaşamak semtten semte değişiyor. Kadıköy’de, Beşiktaş’ta, Boğaz gibi semtlerde Ramazan’ın gelip gelmediğini anlayamazsınız. Oruç, bu gibi semtlerde garip.
Bunun yanında bir Eyüp, oruç yüzlü nazenin bir gelin gibi sizi karşılıyor ve medeni ruhunu size açıyor. Bir Fatih, bir Üsküdar medeniyetinizin sergilendiği semtler. Nişantaşı’nda sıkılan, bunalan, gözle gönlün çeliştiği ruhlar, Eyüp’te sükûnete eriyor ve rahat bir nefes alıyor. Cins, cinsini çeker, ne diyelim.
Dikkatimi, hiçbir hayâ ve edep belirtisi göstermeden, adeta tuttuğum orucun üzerine gelen edepsiz biri çekti ve derinden bir “ahh!” çekerek yürüdüm. “Ah”ımı duyan nur yüzlü bir dede yanıma yaklaştı ve:
“Azizim, sen yolcuya bakma, yola bak; yolcu geçicidir, gider, ama yol hep burada.” dedi. Şaşkınlığım biraz geçtikten sonra düşündüm; faniler gidicidir, lakin giderlerken de işte böyle kara izler bırakabiliyor, insanın içinde.
Bunun adı “özgürlük” falan değildir, mirim. Bu milletin kahır ekseriyeti oruç tutarken, birileri çıkıp, üstelik öç alırcasına, sigara dumanını burnunun direklerine üflesin, o kıyafetle yatakta yatmaya utanan nur yüzlü nineme inat, gözlerimin içine cehennemi sokmaya çalışsın! Hiç kimsenin buna hakkı yoktur ve olamaz. Herkes, her hareketini ulu orta yerde yapmaya kalkışırsa, özgürlüğün beli kırılmaz mı? Eskileri tarihlerden okuyoruz; İstanbul’da azınlıklar bile, oruç tutan Müslümanlara saygı duyarlar ve açıktan yemek yemezlerdi. Bugünkü bazı yerliler, dünün azınlıklarına rahmet okutur cinsten. Hepimiz irade beyanlarımıza saygı gösterelim.
Özellikle gençlerde gördüğüm bir davranış biçimi var; özgüven! Aslında buna özgüven zehirlenmesi de denilebilir. Saygı denilen o anka kuşunu uçurduk, ama bu kadar da kendi ruhunu hançerlemek olacak şey değildir. Evet, gençlerin birçoğunda adeta ruh sıkışması yaşanıyor. Kadim değerlere, manevi görüntülere karşı adeta savaş açmışçasına davranış sergiliyorlar. Bütün bu davranış biçimleri, okumadan ele geçecek türden değildir. Okuyarak zehirlenmek mi diyelim buna, ne diyelim bilemiyorum. Doğru, dünyayı kana bulayan çobanlar değil, maalesef üniversite mezunlarıdır!
Eğitim adına okullarımızın fiziki durumunu düzeltelim de, bu okulların içinde ilim ve irfan adına bir medeniyet yürüyüşü sergileyemeyeceksek, arsız, hayâsız, edepsiz ve kendi değerlerine düşman bir nesil yetiştireceksek, geleceğimiz adına kaygılanmak düşmez mi bize?
Her şeye rağmen ümitsiz değiliz. Bu topraklar, kendi ruhuna aykırı sesleri bir biçimde hep susturmuştur. Ezan sesleri semalarda gürledikçe, teravihler dolu dolu yaşandıkça, nur yüzlü dedeler, nineler ellerini açarak dualarını eksik etmedikçe, medeniyetimizin rahmet damlaları üzerimize yağacaktır.
Ramazan! İbn-i Haldun; “İnsanları açlık öldürmez, daha önce alıştıkları tokluk onları öldürür.” der. Ramazan, midelerini açlığa alıştıranların ruhi doyuma ulaştıkları mevsim.
Ruh doymadan, kimliğine kavuşmadan ölüme koşan insanların bu davranışlarına ne demeli, bilemiyorum. İbadetler, insana kimlik verir; kimliksiz gidilen yerde insanın başına dünyada neler geliyor da, ebediyet âleminde başına nelerin gelebileceğinin hesabını yapmayanın iflasına şimdiden hükmedilmez mi?
Ramazan arındırandır. Ramazan uyandırandır. Ramazan fark ettirendir ve Ramazan, gönül dünyasında sevgiliyle iftar etmenin ayıdır. Bütün çirkin görüntü ve davranışlara rağmen, Ramazan’ın mağfiret ikliminde medeniyetimizin nakışlarını gönlümüzde işliyor ve mutlu oluyoruz. Mutlu ramazanlar!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT