AMENTÜSÜ ÇALINAN BİR MİLLET

D. Ali TAŞÇI

 

            Ünlü romancı Kemal Tahir’e, hapishanede bulunurken, dört saat sonra idam edilecek olan bir mahküm için; “Ona bir şeyler söyle.” denildiğinde: “Benim tüm bildiklerim dünyaya dönük, öte ile ilgili hiçbir şey bilmiyorum ki, ne söyleyeyim?” diye cevap verir! Beyninde sonsuzluğa açılan bir kapı bulunmayan insanların, inanınız, dünya hayatları da dışarıdan göründüğü gibi huzurlu değildir. “Hu”yu kaybetmiş insanın hayatı “zur” diye geçer.

            Romanlarıyla bir döneme damgasını vurmuş, halen okunan çok ünlü bir Türk roman yazarının/aydınının vermiş olduğu cevap tüyler ürperticidir: “Öte ile ilgili hiçbir şey bilmiyorum ki!” Peki, sen neyi biliyorsun?

            Aydın, toplumuna ayna tutan insandır. Bu toplum Müslüman’dır ve ahiret inancına sahiptir. Bu inanca sahip olan toplumun davranışlarının da inancına göre şekillenmesinden daha doğal ne olabilir? Romancı, yazar; toplumunun değer yargılarını kaale almadan eser meydana getiremez. Batı’daki yazarların birçoğu ateist olmalarına rağmen, eserlerinde Hıristiyanlık, kilise yer alır; çünkü hayat buna göre kurulmuştur.

            Öte ile ilgili hiçbir şey bilmiyorsan, “Neyi biliyorsun?” diye adama sormazlar mı? Nerede yaşıyorsun? Fildişi kulelerde yaşayanlar toplumun ızdıraplarını, neşelerini, geleneklerini; kısaca kültürünü bilebilir mi? Bilmeyen nasıl “yazar” olabilir?

            Bu durum sadece Kemal Tahir’e has bir durum da değildir. “Türk aydını” denilen insanların birçoğunun yapısı budur. Bu nedenle toplumu tanımıyorlar, değer yargılarına uzaklar; hayran oldukları batılı yaşam tarzlarıyla topluma yön vermeye çalışıyorlar. Bu nedenle de toplum onları dinlemiyor, okumuyor; onların gösterdiği “yaban” dünyasına da rağbet etmiyor. CHP toplumdan “evet” alarak iktidar olamıyorsa, bu tarz bir analiz yapmaktan uzak olduğu içindir.

            Menderes, ezanı aslına çevirdiği için, Özal camiye girdiği için, Erdoğan alnı secdeli olduğu için halktan teveccüh gördüler. Bunların yaptığı “istismar” değildir; ateş yakar, su söndürür; bu, onların doğası gereğidir. Bir Müslüman da namaz kılar, buna “istismar” denmez; bu, onun fıtratı ve inancı gereğidir. İstismar, seçimden seçime camiye girmek, Kur’an’ı eline almaktır. Bu millet istismarcıyı da çok iyi tanır.

            Çanakkale Destanı’nı nasıl yazacaksın? Bu bir tesadüf müdür; Çanakkale Destanı’nı sadece Mehmet Akif yazmıştır. Neden? Orada Kemal Tahir ve onun gibi olan bir sürü insanın bilmediği “ötelerden haberler” vardır ve bu haberleri sadece ötelerin haberine inananlar verebilir de ondan. Onlar da kalmayınca, Çanakkale, çaplı bir roman olarak yazılamamıştır. Çanakkale’nin çaplı, evrensel bir romanının yazılamayışı, (Merhum Mehmet Niyazi’nin “Çanakkale Mahşeri” hariç.)bu kısırlığa, bu ruhsuzluğa, medeniyetten kopuşa dayanmaktadır.

            Gerçekten bir Çanakkale romanı yazılmamıştır. Bu çok acı bir durumdur. Hâlâ “Harp ve Sulh”, “Kırmızı ve Siyah” gibi romanlarla başkalarının dünyalarında geziniyoruz. Oysa tarihin tanık olmadığı biçimde evrensel bir destanımız vardır, Çanakkale ve biz bunu yazamamışız. Yazamazdık; çünkü yazarlarımızın ötelerle bir alıp veremeyeceği yoktu. Şehadet gibi bir kavramı işleyebilecek gönülden, zihin dünyasından mahrum idiler. İnsan inanmadığı bir dünya için ölebilir miydi? Böyle bir dünyaya kayıtsız kalan bir yazar, bunun destanını yazabilir miydi?

            Düşünüyorum da, acaba son asırdaki Türk aydınlarının, yöneticilerinin, sanatkârlarının, devlet adamlarının, eğitimcilerinin seküler dünyası tarzında “ötelerden habersiz” yaşayan, düşünen, kendi toplumundan kopuk dünyada başka kimseler var mıdır?

            Geçenlerde komedyen bir “sanatçı”nın eşi trafik kazasında hayatını kaybetti; elbette acı bir durum. Onun “sanatçı” arkadaşları taziyeye gittiler. Gittiler de, özellikle her birinin mesajını okumaya çalıştım, bir tanesinin ağzından “öte” kavramı çıkmadı. Biri, “Bu tip durumlar için ne deniliyor bilemiyorum, ama arkadaşımız şöyle şöyle idi…” tarzında beyanlarda bulundu.

            Haberiniz var mı öleceğinizden?

            “Ölmeyeceğiz” diyemiyorlar, ama ölümü de kendilerine asla yaklaştırmıyorlar, yanaştırmıyorlar.

            Pekiyi, ya ölüm ötesinden?

            Beyinler donmuş, kulaklar sağır!

            Yeter be!.. Siz kimsiniz Allah aşkına? Bu milletten bir asırdır amentüyü çaldığınız yetmemiş gibi, bir de suret-i haktan gözüküp “mürşit”liğe soyunuyorsunuz! Kendinize gelin de öteleri düşünün; çünkü ölüm var, ölüm ötesi var.

D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci