AMERİKA İLAH DEĞİLDİR

D. Ali TAŞÇI

Adamın biri, yeni yavrulamış bir deveyi önüne katıp bir yere doğru gitmek ister. Ne var ki, devenin ayakları hiç de ileriye doğru adım atmak istemez; çünkü yavruları arkadadır. Adam “deh” dedikçe deve yürür, ama adamın gaflet anında deve geriye doğru kaçar. Adam bakar ki bu gidiş hayra alamet değil, deveyi kendi haline bırakır.

Son zamanda gelişen olaylar sanki bir asra bedel. Her şey çok hızlı gelişip değişebiliyor.

Gazze olayı çok önemli bir tarihi kırılmadır. Bir kişilik tohumudur ve çok yakın zamanda da meyvesini verecektir; çünkü iklim müsaittir.

Sayın Başbakan’ın Rize konuşmasını dinledim.

Yıllar önce kapalı kapılar ardında bile seslendirmekten çekinilen konulara alenen ve cesurca parmak basabiliyor. Şu cümlesine bakar mısınız:

“Bize soruyorlar, sizin Orta Doğu’da, Filistin’de ne işiniz var diye! Ben de soruyorum, Amerika’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın Irak’ta, Afganistan’da ne işi var?”

İşte bu soru bugüne kadar “monşer” ağızlarınca sorulamadı; sormak gibi bir niyet de olmadı; çünkü arada anlayış farkı bulunmuyordu.

Başbakan sormaya devam ediyor:

“Adamlar güya nükleer silahlara karşılar. Biz de bölgemizde nükleer silah istemiyoruz; ama bu silahlar sizde var. Peki, kendinizi niçin sorgulamıyorsunuz?”

Ve ekliyor Sayın Başbakan:

“Biz, üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü savunuyor ve gerçek manada barış istiyoruz.”

Osmanlı’yı, onun ruhunu anlamayanların ne dünyayı ve ne de bölgemizdeki gelişmeleri anlama şansları yoktur. Osmanlı mirasını Türkiye temsil ediyorsa, işte o zaman “Kudüs ağlarsa, İstanbul da ağlar.” Bunun böyle olmadığını söylemek sizi tarihi mirastan uzak tutmuyor.

Bundan sonra tarihin akışı farklı yönde ve aslında tam da havzasında devam edecektir. Havzanın dışına savrulmuşların feryadının da pek bir anlamı olduğunu sanmıyorum.

Geminin açılımı, önce Gazze yolunu açacak, ardından tarihi birikim fışkıracaktır.

Gazze şehitlerine rahmet dileyemeyen dillerin de pişmanlığı büyük olacaktır.

Ülkemiz ve dünya çok hareketli oluşumlara gebedir. Faniliklerini ebedileştirenlerin saltanatları yıkılacak diye iki dünya barışının anlamlı gelişini hiç kimse mani olamayacaktır. Kaderin rüzgârının önünde hiçbir güç duramaz. Gazze şehitleri, kaderin rüzgârının hızını artırmışlardır; işte bunu görmek gerek.

Tüm dünya ezilmişleri şunu diyor:

“Sayın Tayip Erdoğan bize onurumuzu hatırlattı, kişiliğimizi fark ettirdi.”

Mutlak sanılan gücün hiç de öyle olmadığını, aslında kralın çıplak olduğunu birileri söylemeliydi, işte o söylendi, ama bunu söylemek için de cesaret gerekiyordu.

Bundan sonra Allah’ın yardımının fevc fevc, bölük bölük geldiğini göreceğiz ve tüm dünya ezilmişleri artık mutluluğa dokunacaklardır.

Anlamsak ve kişilik sahibi olmaktan daha büyük bir zenginlik yoktur dünyada. İşte buna sahip oluyor insanlar.

Zulmün kara ve kartondan şatoları yıkıldığı zaman, zalimlerin zavallılıkları yüzlerine yansır. O yüzleri bugün göremeyenler, yarın da sevinemeyeceklerdir.

Aslolan elbette savaş değil, barıştır; fakat barışı tesis etmek için bazı mikroplar öldürülecekse, aşıya karşı çıkmak da insanlığa ihanet olur.

Delinin elindeki bıçakla, doktorun neşteri arasındaki farkı göremeyenlerin feryadı da bu kervanı geri bırakmaz.

Gelecek, ölümden korkmayanların ve fakat asla şarlatan da olmayanların günü olacaktır. Bunu söylemek için ne kâhin, ne de veli olmak gerekmiyor; biraz feraset yeterlidir.