ÂRİF NİHAT ASYA

D. Ali TAŞÇI

 

                Arif Nihat Asya. Dünyadaki son günü 5 Ocak 1975. Ankara Hastanesi’nin 318 numaralı odasında, saat 21.10’da dünyaya gözlerini kapadı. İçinden hiç eksik etmediği Allah ve Peygamber sevgisiyle ve son söz olarak Şehadet’le Hakk’a yürüdü.

                Yaşadığı zaman dilimi içerisinde resmi ağızların onu pek anmadığı bir şairimizdi. “Bayrak” şiiriyle ünlenmişti. Bu şiirini, Adana’nın kurtuluşunun ( 5 Ocak 1922) 18. Yılı için (1940’ta) yazmış ve öğrencisi Aydın Gün tarafından kalabalıklara okunmuş. Bundan sonra da “Bayrak Şairi” olarak belli mahfillerde ünlenmişti. Belli mahfiller, yani Anadolu’nun yağız evlatları onu biliyordu, ama TRT bir kerecik olsun onu stüdyolarına almamış ve millete tanıtmamıştı. Oysa o, Kıbrıs Rum kesiminde bile radyolara çıkmıştı. Ne hazindir ki, çok az olan kaliteli insanlarımızdan hiçbiri, Cumhuriyet döneminde resmi zevat tarafından asla kaale alınmamışlardır. Ama her dönem bu insanlar halk arafından sevilmiş ve el üstünde tutulmuştur.

                Önemli bir şairdi; belki bir çığır açacak kadar değildi, fakat Türk edebiyatına çok önemli şiirler bıraktı. Aruzla, heceyle ve serbest tarzda şiirler yazdı. Tanzimat dönemine gelene kadar Türk edebiyatında her şair “naat” yazmadan divan oluşturamaz, yani şair sayılmazdı. İlk defa Şinasi, divanına naatı almayarak bu geleneği bozmuş ve o naatını “Büyük Reşit Paşa” için yazmış ve ona “Medeniyet resulü” demiştir.

                Arif Nihat Asya, edebiyatımıza çok önemli bir “Naat” hediye etmiştir. Bu Naat, hem ses uyumu noktasında mükemmel, hem de çağdaş olanla kadim olanı barıştırdığı için de orijinal. Dili, sanki sütün kabından boşanırken çıkarmış olduğu ses gibi hem doyurucu, hem de akıcı; ruhu dalgalandıran bir özelliğe sahip.

                “ Konsun yine pervazlara

                                         Güvercinler;

                “Hû hû”lara karışsın

                                     Âminler…

                Mübarek akşamdır;

                Gelin ey Fâtiha’lar, Yasin’ler!”

                Asya, Okuyan, araştıran; medeniyet köklerinin derinliklerine inmeyi bir görev bilen ve bunu severek yapan; bunun için de ufku çok geniş bir edebiyat öğretmeniydi. Öğretmenlikteki başarısı kadar, şairlikte de başarılıydı. Rubaileri ve diğer şiirleri her dönem dillerden düşmemektedir.

                “ Müslümanlıkla yoğrulan yurdu / Müslümansız bırakma Allah’ım!” diyen oydu.

Arif Nihat yedi günlük iken babasını kaybetmişti. Dört yaşına gelince de annesi Akka’ya (Suriye) evlendi. Dedesinin elinde,  hayatın bin bir çilesini çekerek büyüdü. Anne sevgisini yüreğinden hiç gideremedi.

                “ Ârif’ine kimler yavrum der anne?/ Beni evlât bilmez elbet her anne

                Senin evin, senin dizin saadet/ Nerde şimdi öyle mes’ud bir anne!

                Bir mukaddes kitap gibi öpeyim/ İnce solgun ellerini ver anne

                Camlarımı kırdı kış âh üşüdüm/ Pencereme çarşafını ger anne.”

                Malatya Lisesi’nde müdür iken dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel okula gider. Arif Nihat, kendi üzerine pek bakmaz, kalender meşrep biridir. Bakan, Arif Nihat’ın çamurlu paçalarına bakarak, neden çamurlu olduğunu ondan sorar. Arif Nihat: “ Paçalarımın ağzınızda ne işi var?” diye Bakan’a cevap verince, hemen müdürlükten alınır!

                Ârif Nihat, aynı zamanda bir Mevlevi şeyhi idi. Kendisi, Üsküdar Mevlevihanesi Postnişinlerinden Ahmet Remzi Akyürek’ten el almış ve sonra da irşad makamına yükselmiş. Mevlâna ve Yunus Emre’ye hayrandı.  Mesnevi ve Divan-ı Kebir, elinin altından eksik olmazdı.

                Kendisi Kastamonu Lisesi’nde okudu. Cuma namazını kılmak için Nasrullah Camii’ne gittiğini ve orada nur yüzlü bir vaizin vaazında, Peygamberimizi anlatması onu çok etkilemiş. “Hz peygamber’imizin de benim gibi babasız ve annesiz büyüdüğünü, aynen benim gibi de dedesinden amcalarına kaldığını öğrenmiştim.” der ve devam eder: “ Peygamberimizin çocukluk yıllarında kendimi bulmuştum; yetimliğimi ve öksüzlüğümü en çok orada, o Nasrullah Camiinde çok şiddetli sarsıntılarla duyarak gözyaşlarımı tutamamıştım.”

                Ölümünün 40. Yılında onu rahmetle, minnetle anıyoruz.

NOT: Arif Nihat Asya’yı daha yakından tanımak isteyenler, Yavuz Bülent Bâkiler’in “Arih Nihat Asya” isimli eserini okuyabilirler.