BABAM BENİ ADIMLA ÇAĞIRDI!”

D. Ali TAŞÇI

 

            Köyümüzde uzun yıllar önce yaşanmış bir olay, zamanı geldikçe hâlâ anlatılmaktadır:

                4, 5 yaşlarında olan Mehmet, o gün çok neşelidir, hopluyor, zıplıyor, ele avuca sığmıyor. O güne kadar pek hareketli olmayan, genelde durgun bir çocuk olan Mehmet’in bu haline şaşıran komşuları, Mehmet’e sorarlar:

            “Hayrola Mehmet, bugün çok sevinçlisin?”

            “ Babam beni adımla çağırdı, Mehmet dedi!”

            O günden sonra Mehmet serpildi; oynadı, zıpladı, yüzüne renk geldi.

            (O dönemlerde köylerdeki kalabalık ailelerde anne babanın yanında dede, nine, amca, hala…  bir arada yaşanırdı genellikle. Babalar, babalarından ve büyüklerden çekinerek, çocuklarıyla ilgilenemezler, onları kucaklarına alamazlar, öpemezlerdi, bunlar ayıp sayılırdı. Mehmet, böyle bir zamanda, babasının onu adıyla çağırmasına adeta mest olmuştu.)

            Takdir edilme, insanı en çok etkileyen duygulardan biridir. Yaptığı bir işi, bir davranışı takdir ettiğiniz her insan size yumuşak ve sevgiyle yaklaşır, yüzü gülerek yanınızda yer alır. Ama takdir etmediğiniz insanlar da sizden uzaklaşır, aleyhinizde olur, onlardan verim alamazsınız.

            Özellikle TV’lerdeki bazı programlarda kadınların serüvenleri sergilenmektedir. Evli kadınların çocuklarını da bırakıp evden kaçtıklarını gördükçe insan hayret etmektedir. Fakat hayrete gerek yoktur, çünkü takdir edilmeyen insan kendini cehennemde hisseder; bu cehennemden bir an evvel kurtulmak için onca yıllık evliliğini hiçe sayarak ve çocuklarını da bırakarak kendisini yapmacık da olsa takdir eden, bir gülücük veren birisine kaçmaktadır! Evin içinde takdir etmediğimiz eşlerimize birer cehennem hazırladığımızın farkında mıyız acaba?

            Takdir edilmeyen çocukla takdir edilen çocuğun eve gelişleri, duruşları çok faklıdır. Biri moralsiz eve gelir, çantasını bir köşeye atıp uyumak ister; diğeri ise cevval bir şekilde eve girer, herkesle ilgilenir, yüzü güler, şarkılar söyler. Bu durum onların hem fiziksel gelişimlerini hem de ruhsal gelişimlerini etkiler. Öğretmenlerin de öğrencilerine karşı çok dengeli ve adil davranmaları gerekmektedir.

            Bir kadın, akşam yemeğinde eşinin tabağına bir tutam saman koymuş. Bunu gören eşi küplere binmiş, “Kadın sen delirdin mi, ben hayvan mıyım ki, önüme saman koyuyorsun?” diyerek bağırıp çağırmış. Kadın: “A Efendi, yirmi yıldır önüne yemek koyuyorum, fark etmediğini sanıyordum. Bunun için önüne saman koydum, fark edip etmediğini ölçmek için. Demek fark ediyorsun! Ediyorsun da, bir kerecik olsun teşekkürünü duymadım, takdir ettiğine hiç şahit olmadım!” Bu evde bir aileden, evlilikten söz edilemez. Olan, çocuklara olmuş olur.

            Çocuklarımızın, dostlarımızın ve çalışanlarımızın fiziksel ihtiyaçlarını karşılayabiliriz, ama ya onların özgüven ihtiyaçlarını karşılayabiliyor muyuz? Onları patates ve pirzolayla besleyerek enerji kazanmalarını sağlayabiliriz, ancak birkaç takdir sözüyle onların yıllar boyu hatırlayacakları hoş anılar oluşturmalarını engelliyor muyuz?

            İnsanları inciterek onları değiştiremezsiniz. Aslında insanlar değişmez, kendinde olanı zaman ve zemine göre geliştirir. İşte o “kendinde olan”ı takdir ederseniz, karşınıza yetişmiş, olgunlaşmış mutlu bir insan çıkar. Hz. Ömer, cahiliye döneminde de adil bir insandı; çünkü o dönemin inançlarına göre kız çocuğunu diri diri toprağa gömmek bir inanç gereğiydi ve bu inancı Hz. Ömer yerine getirmiş, kız çocuğunu diri diri toprağa gömmüştü. Müslüman olduktan sonra da adil Hz. Ömer olmuştu. Hz. Ömer değişmemiş, karakterini cahiliyeden hak olana doğru kanalize etmişti; çünkü İslam ona değer vermişti, bu değerde de kendini bulmuştu.

            Bazı insanlar takdir edilmeye öylesine açtırlar ki her şeyi yutmaya hazırdırlar; tıpkı açlıktan ölmek üzere olan bir insanın ot ve solucan yemesi gibi. Burada dikkat edilmesi gereken şey, birini övmek ile yağ çekmek arasındaki farkı iyi ayarlamak gerekir. Övmek içten, yağ çekmek yapmacıktır. İlki kalpten, ikincisi dudaklarımız arasından çıkar. Biri çıkar gütmez, diğeri çıkarcıdır.

            İkinci dikkat edilmesi gereken şey, övgüde sınırı aşmamak gerekir. Övgümüz, takdirimiz muhatabımızın nefsini kamçılıyorsa bu, onun için yıkımdır; çünkü nefsi kamçılanan insan, insanlıktan çıkar. Takdir edilmeyen insan da çürüyüp gider. İkisi arasında dengeyi bulmak için irfan sahibi olmak gerekir.

            Son sözümüz anne ve babalara: Hiçbir şey çocukları anne ve babalarının ilgisi ve onayı kadar mutlu edemez. Çocuklarınız sizin hayallerinizdir; hayallerinize ulaşmak istiyorsanız söz ve davranışlarınıza dikkat etmeniz gerekir; çünkü çocuk çok alıcı bir yapıya sahiptir ve bu aldıkları, onun tüm hayatı boyunca etkili olacaktır.

   D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci