Baykal’ı seviyorum ya da tarihi yorgunluktan kurtulmak

D. Ali TAŞÇI

CHP’nin son açılımlarını görmezden gelmek vicdansızlık olur. Özellikle “Kur’an kursu” açılımını gönülden destekliyorum. Her ne amaçla olursa olsun, CHP’nin Kur’an kurslarına sıcak bakması, hatta onu teşvik etmesi, tarihi bir yorgunluğu üzerinden atmaya çalışması ve tarihi bir dönüşüme doğru gelindiğinin de bir işaretidir.
O CHP ki, açılımında “halk” olmasına rağmen, bir türlü halkın isteklerine, inanç ve duygularına paralel davranış sergileyememiştir. Bunun ceremesini de demokratik seçimlerde hep muhalefette bırakılarak ödemiştir, ödemektedir. CHP akut bir muhalefettir; çünkü yıllar yılı Müslüman mahallesinde salyangoz satmakla meşgul olmuştur.
CHP Cumhuriyet’i kuran partidir, doğru. Kurduğu cumhuriyetle halk arasındaki iletişim ve sevgi, halkla ilk defa karşı karşıya gelince, yani 1950 seçimlerinde rengini belli etmiştir; halkın büyük bir çoğunluğu CHP zihniyetine “hayır” demiştir.
Bulanık akmaya başlayan Osmanlı ırmağının, temizlenme şansı olabilirdi, olmazdı o ayrı; ama önünün tamamen tıkanarak akmaz duruma getirilmesi, zaman zaman patlamalara yol açmış ve zayiatlara sebep olmuştur. Halka rağmen yapılan darbelerin anlamı bu olsa gerek.
Bin yıldan beri bir inanç ve anlayışla yoğrulan halkın bir anda bu inanç ve anlayışına yasak konulması, tarih içerisinde görülmüş bir olay değildir.
Uğruna canını verdiği ve en kutsal saydığı Kur’an’ı yasaklanmış, bağlı bulunduğu hukuk sistemi kökünden değiştirilmiş, her gün beş vakit Müslümanlığını hatırlattığı ezanı susturulmuş, tarihin akışı tamamen ters yüz edilmeye çalışılmıştır. Asırlarca dünyayı yöneten kimliği, yani Hilafet kaldırılmış ve adeta rüzgârın önündeki yaprak gibi dayanaksız bırakılmıştır. Rahmetli babam, jandarma korkusundan, Kur’an’ı yaprak yaprak edip göğsünde saklayarak değirmende, tarlada ve ağaç tepelerinde hafızlık yapan ve CHP sillesini yiyen bir yetimdi. Bunların hepsi yaşanmış şeylerdir.
Dünyayı ve Ortadoğu’yu yöneten Osmanlı İslam ve İnsan Birliği gitmiş, onun yerine dünyaya İngiliz hegemonyası musallat olmuştur. Dünya Müslümanları bu olgunun dün farkında idiler; ama bugün Gazze ile anlıyoruz ki daha bir farkındalar. Kendi yöneticilerinin, sömürgecilerin keşif kolu olduğunu da acı acı görmektedirler.
Bütün bu geçmişine rağmen CHP bugün “çarşaf” diyor, “Kur’an” diyor! Seçim yatırımı diyebilirsiniz; doğruluk payı da olabilir. Ama bilinmesi gereken bir şey var: Halkın gücü. Bu halk her şeye rağmen kimliğini kaybetmemiş ve bu kimliği bir zamanlar değiştirmeye çalışan bir yapılanmayı, kendi hizasına doğru çekmeyi başarmıştır.
Hani, Şems’i gördüm diyen birine Mevlana, cübbesini hediye etmiştir ya. Onun yalan söylediğini söyleyenlere de “Ben yalanına cübbemi verdim; doğrusuna canımı verirdim!” demesi gibi, biz bunun yalanına da razıyız.
CHP aslında yorgun, çok yorgun bir partidir. Bunca yıl halk akıntısına ters yönde kürek çekmiştir ve bir arpa boyu da yol alamamıştır. Onun bu yol alamamazlığı, onu hem mesafelerden, yani gelişimden uzak tutmuş, hem de müzmin başarısızlığın getirdiği bir hırçınlıkla malul etmiştir. Bu nedenle, yani tarihi bir realite sonucu, CHP, bir aksiyon partisi olamamış, reaksiyon partisi konumuna düşmüştür.
Şimdi Sayın Baykal, CHP tarihinin bu kırılmasını görerek halka koşma noktasına gelmişse, buna ancak sevinilir. Göstermelik ve seçim yatırımı da olsa, CHP’nin tarihi kabızlığını giderme noktasında önemli bir adımdır. CHP bu adımını atarken, kendi içindeki müzminleri de kaybedecektir; ama bu onun için müthiş bir açılım ve rahatlık olacaktır. Bunu, yıllarca CHP ile aynı çizgiyi paylaşan tarihi kabızların homurtu ve feryatlarından anlayabiliriz; CHP’yi, tarihi misyonuna ihanetle suçluyorlar.
Hayatı boyunca hiç o taraflarda bezi olmamış ve asla bir beklenti içinde olmayan bir insan olarak şunu söylemek istiyorum:
Sayın Baykal’a karşı hiç antipati beslemedim. Onun bir tarafını hep Anadolu bozkırından renk almış olarak gördüm. İçimde ona karşı bir anlayış sesi vardı ve bu zaman zaman uyusa da ölmemişti. Bayram namazlarına torunlarıyla birlikte katılmasını, Mevlana’nın huzurunda yapmış olduğu konuşmaları hep gözlerim nemlenerek izledim. Dua ettim:
“Ya Rabbi, ne olur, ülkemizi yönetenlerle milletimizi aynı inanç ve heyecan etrafında birleştir.”diye. Çünkü tarihi yorgunluğumuzu başka bir şekilde üzerimizden atmak mümkün değildi.
Ecevit’in “Vahdettin vatan haini değildi.” itirafı, nasıl Cumhuriyet tarihinde yeni bir sayfa açmışsa, Sayın Baykal’ın “Kur’an açılımı” da yepyeni bir sayfa açacaktır.
Sonuçta bütün insanlık ve varlık Allah’ın kullarıdır, yaratıcı O’dur. Bütün kalpler O’nun elindedir, dilediği yöne çevirir.
Baykal adına seviniyorum; hem tarihi yorgunluktan kurtulmak için çaba gösteriyor; hem de kendi fıtratıyla birlikte halk fıtratıyla da tanışma sürecine girmiştir. Veya en azından böyle bir sürecin varlığını zımnen de olsa kabul etmiştir.
Tarihin akışı devam ediyor ve önüne çıkanları da arkasından sürüklüyor.