Benimle tanrıları öldürmeye kimler gelir?

D. Ali TAŞÇI

Fransız Müslüman düşünür Roger Garaudy’nin bir sözü vardır : “Dünyadaki Müslüman ülkeler, üç gün ABD ile ticari ilişkilerini kessinler, ABD yıkılır gider.” diyor.
Bu sözün birinci derecede muhatabı ben değilim; halkı Müslüman olan ülkelerin yöneticileridir. Ama bu sözden kendi payıma düşen hiçbir şey yok da diyemem. Madem Müslüman’ım, dünyada olup biten her şeyden, gücüm oranında elbette ki sorumluyum. Çünkü çağın tanığı olarak yeryüzünü şereflendirmişim. Bu şerefimi korumak boynumun borcu olmalıdır.
Bugün artık bir gerçek, çok net bir şekilde orta yerde, ben buyum, diye haykırmaktadır. Bu “gerçek” Osmanlı’nın yıkılışıyla birlikte, Batı’nın gözünde “İslam’ı yıktık” gerçeğidir. Batı, aynen böyle düşünmektedir. Onların gözünde İslam, yenilmiş ve tarihe gömülmüş bir din ve düzendir. Osmanlı onu temsil ediyordu, o yıkıldı, öyleyse onun temsil ettiği İslam da yıkılmıştır. “Yeni Dünya Düzeni” dedikleri işte bunun tam karşılığıdır; İslam’ın olmadığı dünyayı ele geçirmek ve öğütmek.
Orta yerdeki bu “gerçek”i bilmeden söz söylemek, davranış sergilemek çok fazla bir anlam ifade etmiyor. İslam’ın yerine ikame edilen “ İzm”lere inandığınızı söyleseniz bile bu, onlar tarafından dikkate alınmıyor, hatta gizliden gizliye alay konusu ediliyor. Çünkü sizin kişiliğiniz, inançlarınızla birlikte yok olmuştur.
Teknoloji, arınmış insanların elinde rahmet unsurudur; ama nefislerini ilah edinenlerin eline geçerse, ölüm kusar. Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atarak yüz binlerce insanın saniyeler içinde buharlaşmasına neden olan ABD’li albay geçenlerde ölmüş. Toprağı bol olsun! Son nefesinde bile: “Bugün de olsa, o bombayı yine atardım.” demiş. Demek ki adam pişman olmamış. Ne diyebiliriz?
Bir Müslüman o atomu enerjiye dönüştürerek, insanlığın hizmetine sunar. Onu bomba olarak insanların üzerine atmaktansa, bin kere ölmeyi tercih eder; çünkü bu, onun inancının gereğidir.
Peki, bir Müslüman olarak ben neler yapabilirim? Asıl sorulması gereken soru budur.
Önce bilinçlenmeliyim. Bunun için de Kitab’ımı ve O’nu bana Getiren’i çok iyi anlamalı ve tanımalıyım. Bunun sonucu olarak da mazlumlara karşı merhametli ve zalimlere karşı da şiddetli olmalıyım. Bunun için neler yapabilirim?
Şu an, Hiroşima’ya atılan atom bombasından daha şiddetli ve tehlikeli bir bombanın tesiri altında can çekişmekteyiz. Fransız İhtilali’nden sonra “ulusal tanrılar” – faşizm- kan içmişti insanlardan, Sovyet Komünist rejimiyle birlikte de “işçi tanrısı” kasıp kavurmuştu dünyanın yarısını bir asır. Her dönemin tanrısı ayrı ayrıdır. Şimdi de “tüketim tanrısı” doymak bilmiyor kan emmekten.
Galiba bunların içinde en güçlü olanı “tüketim tanrısı” olsa gerek; çünkü faşizm ve komünizm tanrıları Müslümanların zihnine ve de evlerine girememişti. “Tüketim tanrısı” ise, evlerimizin en başköşesinde, hatta seccadelerin nakışında yerini almış bulunuyor. Mutfağımızda, yatak odalarımızın en mahrem yerlerinde nazlı nazlı oturuyor.
“Tüketim tanrısı”nın en görkemli mabetleri, hipermarketler olsa gerek. Her gün oralara uğramayanlar, kendilerini tanrıların gazabına uğramış gibi hissederler. Özellikle bu tanrının kadınlarla arası çok iyidir. Müslüman kadın, evinde namazını çabucak kılar, tesbihatı yapmadan, “market-mabet”teki sevap – pardon indirim – taksimatına yetişmek için heyecanla evinden fırlar.
“Market – mabet”in içi tam bir huşu – pardon trans – alanıdır. Herşey “ ihtiyaç”tır. Bu tanrının amentüsü “ihtiyaçlar sınırsızdır” klişesidir.
Sıra gelir sırat köprüsüne – pardon kasaya – Kredi kartı denilen amel defteriyle sırat köprüsü geçilir ve cennetin – pardon evin – yolu tutulur.
Sonra evinin içinde huzur ve mutluluk ararsın değil mi ey Müslüman? Sen “ huzurun “ Hu”sunu markette unuttun, eve “zur”la gidiyorsun, haberin var mı?
Evin mi kaldı, yurdun mu var? Nerde ipe sapa gelmez tanrı varsa onların kusmuklarını gönlüne, evine doldurmuşsun, sonra da “namaz kılıyorum ama tat alamıyorum.” diye şikâyet edip duruyorsun. Sen beynini yok ettin, dilin nasıl tat alsın?
Neyse, sözü fazla uzatmayalım. Orta yere bir sini kurdum. Sininin ortasına Rabbimin verdiği nimeti yerleştirdim. Bismillah diyerek, çoluk çocuğumla mübarek nimeti kaşıkladık. Elhamdülillah demeye vaktimiz oldu, ne güzel!
Bugün de tanrılara “ la” – yok – dedik, Elhamdülillah. Rabbim gülümsedi kalbimize : “ İllallah!”