Bir diriliş ereni: Sezai Karakoç

D. Ali TAŞÇI

15 Kasım Cumartesi günü, saat 10.00’dan, akşam saat 19.00’a kadar tam dokuz saat, Topkapı/ Eresin Otel’de bir sempozyuma tanıklık ettik.

Fatih Belediyesi’nin düzenlediği ve Türkiye’nin seçkin aydınlarının hem tebliğci, hem de dinleyici olarak katıldığı bu sempozyum, tarihe tanıklık etti. Düzenleyenleri ve katılımcıları kutluyorum.

Bu sempozyumun adı “Şair ve Düşünür Sezai Karakoç Sempozyumu” idi.
Üstad Sezai Karakoç, yetmiş beşine merdiven dayadığı şu günlerde, her yılına bir kitap sığdırarak, özelde Türkiye halkına, genelde İslam coğrafyasına ve daha genelde ise tüm insanlığa “Diriliş Muştusu” sunan bir medeniyet iz sürücüsüdür.
Özellikle gençlerin onu tanımaları, bu inzivadaki adamın “Diriliş” sesine kulak vermeleri, onlar için bir varoluş cehti olacaktır, diye düşünüyorum.

Ben bu vesile ile yaşayan bu düşünce ve duygu devinin, birkaç eserinden bazı alıntılar yaparak, okumayı ve düşünmeyi ibadet bilen insanlara onu biraz tanıtmak istiyorum (Eserlerinin adını yazarsam yer işgal edecek. İyisi mi biraz zahmete katlanın.):
“ İslam halklarının yeniden kendilerini bulmaları için, her şeyden önce, “ İslam aydını”nın gelmesi, onun gelmesi için de bir düşünce dirilişi şarttır. Düşünce dirilişi olmaksızın diriliş gelişmez. İnançta diriliş olmaksızın da duyuşta, duyarlıkta, yani sanat ve edebiyatta diriliş başlamaz.”
“ Cihad bütün dallarıyla oluşmadan İslam aksiyonu ortaya çıkmaz. Kapitalizm’in aksiyonu, ezmek, Komünizm’in aksiyonu, zincire vurmak, Hıristiyanlığın aksiyonu, ışığı söndürüp karanlığın büyüsünde uyuşturmaktır. İslam aksiyonu ise, Yaratıcı-insan-evren arasındaki barışı getirmek ve hayata ebedi barışın kanadını germek, anlamın en yaşanabilir sevincini aşılamaktır.”
“ Taklit, toplum ruhunun frengisi, aşağılık duygusu, toplum zihninin cüzzamı, zengin düşünce hayatını yitiriş, toplum hayatının kanseridir.” (Maalesef, Tanzimat sonrası taklit kanseriyle malulüz.)
“ En azından hür düşüncenin merkezi olması gereken üniversite, böyle bir toplumda köleleştirme doktrinlerine dört elle sarılır; tutsaklığı özgürlük şarkıları gibi çağırır. Böyle bir toplumda tarih, hainleri kahraman, kahramanları da hain sayan bir şarlatanlık ve dalkavukluk edebiyatı oluşur. Üniversiteler tarihi köklerinden bağlarını koparmış yapma eserlerdir. Fransız, İngiliz, Amerikan veya Rusya kültür merkezlerinin birer şubesi gibidirler.”
“ Tevrat, ilahi bir kuruluştur. Zebur, ilahi bir nağmedir. İncil, bir müjdedir. Kur’an kurtuluştur.”
“ Peygamberler, insanlara Allah’ın müjdesini taşıyan elçilerdir. Onlar bize gönlün ve ruhun ulaşamayacağı bahada müjdeler getirdiler. Heybeleri cennet yüklü kutlu atlılardı onlar. Sahabe, okyanuslara kadar at sırtında bu müjdeyi taşıdı. Veliler, en karanlık çağlarda bile umutsuzluktan kavrulan insanlara Allah’a inanmanın, güvenmenin muştusunu verdiler.”
“ Diriliş, dev veya cüceler ülkesi kuran Batı ütopyalarına set çeken bir öze dönüş değişimidir. Gelen diriliş erleri, çağın alnına “ Devrim yok, Diriliş var.” Sloganını yazacaktır. Evrim günlük sularla/ Devrim irinle kanla/ Bizse Diriliş’i gözlüyoruz/ Bengisu bengisu kayna ve çağla.”
“ Batı hep devrim ihraç etti; şimdi de Diriliş ithal etsin.”
Üstad Sezai Karakoç, Batı düşünce dünyasını yakından tanımaktadır. Ne var ki, onun fikir, düşünce ve duygu dünyasını asıl yoğuran İslam ve onun kutlu önderleridir. Karakoç’un düşünce ve ruh önderlerinin başında Muhyiddin-i Ârabî, Mevlâna, Yunus Emre ve İmam-ı Gazalî gelmektedir. Yakın zamandan ise, Mehmet Âkif, Yahya kemal, Necip Fazıl, Karakoç’un fikir dünyasını örmesinde etkili olan önemli şahsiyetlerdir. M.Âkif, Mevlâna ve Yunus Emre ile ilgili olarak biyografiler de yazmıştır.
“ Anadolu toprağına durmadan tohum saçıldı. Bundandır ki, açılan binbir çiçek ve gül, Horasan koktu, Maveraünnehir koktu. Ahmed Yesevi’den ses geldi Anadolu’ya. Mevlâna, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Cemaleddin-i Aksarayî, Hacı Bayram-ı Veli… sayısız veli gözüktü Anadolu toprağında, Haçlıların içine gömdükleri masum şehitlerin kanından göğermiş ilahi nağmeler olarak.”
“ İmam-ı Gazalî, İslam medeniyetinin Yunan düşüncesiyle karşılaştığı anda doğan bunalımı atlatması için, İslam alemine bağışlanmış bir ilahi lütuf, bir düşünce fışkırışıydı.
Muhyiddin İbn Ârabi, ruhun sırrını kurcaladı, hilkatin hikmetini sezmeye çalıştı. Gazali ve Arabi’nin getirdikleri, Mevlâna’nınkiyle birleşince, üç temel öğeleriyle İslam düşünce, duygu ve ilham dünyasının bir bütün halinde idraki ve yorumu mümkün oluyor.”
Üstad Karakoç üç şeyi tavsiye eder: “ Tasavvufu sevin. Osmanlıyı sevin. Nasyonalist olmayın.”
“ Hiçbir batıl din, her gün, ama her gün ortalık ışımaya başlarken, insanı ayağa kaldırmaya cesaret edemez. Sabah ezanı, kâinatı mümin olarak teslim alır ve gün ışığına çıkarır.”
Üstad Sezai Karakoç’u anlamak derin bir ceht ve bir ömür işidir. Ben size ondan bazı damlacıklar sundum. Olur ki birileri bunun tadını alır da asıl kaynağa koşar. Onun en güçlü olan şair tarafına ise hiç değinemedik.
İnsanın en büyük eseri kendisidir; kendimizi inşa etmeden nereye gidiyoruz?