BİZLER GÖRMEDEN ÂŞIK OLMAMIŞ MIYDIK?

D. Ali TAŞÇI

 

 

            Abbasi Hükümdarı Harun Reşit ile onun yanından ayrılmayan, adeta ona danışmanlık yapan meczup görünümlü Behlül Dânâ’nın hikâyeleri çoktur.

            Bir gün Behlül Dânâ yere bir ev resmi çizmektedir. Bunu gören Harun Reşit, Behlül’e sorar:

            “Behlül ne yapıyorsun?” Behlül; “Ev yapıyorum.” diye cevaplar.

            Harun Reşit gülümser ve “Behlül bu, ev de yapar, saray da!” demekten kendini alamaz.

            Olup bitenleri evinin penceresinden seyreden Harun Reşit’in karısı söze karışır ve Behlül’e; “Behlül, yaptığın ev kaç para?” diye sorar. Behlül, “Bir lira sultanım.” “Öyleyse uzan da şu paranı al, evini satın aldım.” der, Harun Reşit’in karısı.

            Harun reşit hanımının durumuna güler geçer; fakat o gece bir rüya görür. Rüyada cennettedir ve cennette çok güzel bir köşk görür. Bu köşkün hanımına ait olduğunu anlar ve uyanır.

            Ertesi gün Behlül yere yine ev çizmektedir. Harun Reşit bu evi almak ister ve Behlül’den fiyatını sorar. Behlül “elli bin” altın deyince şaşırır! Behlül; “Evet, hanımın dünkü evi görmeden aldı, sen ise görerek almaya kalkışıyorsun, o zaman elbette pahalı olacak!”

            Bu kıssayı niçin anlattım?

            Dünya kuruldu kurulalı gönüllü iş yapanlar hep başarılı ve mutlu olmuşlardır da, profesyonelliği hayatlarına karıştıranlar, işin sonuna gelseler bile, başarıları kavgalı, nizalı; hatta kanlı bitmiştir. Sebep- sonuç ilişkisine göre davrananlar, sonunda dünyeviliğin getirdiği demir leblebiyi yutmaktan kurtulamamışlardır.

            Ne güzel yıllarımız vardı; gönüllü idik, para- pul derdimiz yoktu, zaten aklımıza gelmezdi. Aşkla şevkle dâvamıza sarılır, karşılığını, Rabbimize el açarak sadece O’ndan ister ve beklerdik. Kazanmak veya kaybetmek diye bir derdimiz yoktu, kulluğumuzu taçlandırmak gayreti içinde idik.

            Reklamlar girdi aramıza, reklam şirketleri hayalleri havalandırdı dünyamızda; fakat gönüller kısırlaştı, hayatımızda secdeler yok oldu ve bir tuhaf duruma düştük. Elbette tanıtım, reklam da olsun, ama bu dâva gönüllülük esasına göre yol alır dostlar, para, makam, mevkiye göre değil. Profesyonellik sekülerizmin adeta tanrısıdır, oysa bizim tanrılara değil, Allah’a ihtiyacımız vardır.

            Şimdi yeniden düşünmek durumundayız. Aramızda diken tarlasına dönen gönül toprağımızı, yeniden gül bahçesine dönüştürelim. Aşkla – şevkle, tebessümlerimizle, takvamızla; kısacası kulluk bilinçlerimizle gül bahçemizi sulayalım. Sadece bizim değil, diken tarlasını kutsayanların da gül bahçesine ihtiyaçları vardır.

            İnancım odur ki, çok hayırlı bir döneme doğru gidiyoruz; çünkü dünyeviliğin içinde kaybolan neslimizin uyanışına vesile olacak olan her şeyde ve şerde hayır vardır.

            Müslüman; hiçbir şart ve kayıt altında kaybı olmayan insana denir. Gönlüm bir türlü arkadaşlarımın, kardeşlerimin dünya lüksü etrafında kaybolmasına razı değildi. İnşallah kendimize gelmemize vesile olur, olup biten ve gelişen olaylar. Biraz pahalıya da patlasa köşkün sahibi yine bizler olabiliriz. Bizler görmeden âşık olmamış mıydık?

D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci