BU ŞUURSUZLUĞUN İFTARI NE ZAMAN?

D. Ali TAŞÇI

 

            “Kim milyoner olmak ister” yarışma programını izliyorum. Soru geldi, “imsak”ın ne anlama geldiği soruluyor. Üniversite mezunu genç kız, oturduğu sandalyede sağa sola yalpa yaptı, kırın mırın etti; anlaşıldı ki bu üniversite mezunu kızcağız, bu sorunun cevabını bilmiyor!

            Soru, 15 bin liranın altındaki basit sorulardan biri olduğu için zaman da geçiyor. Hemen telefon jokerine bağlanmak istiyor kızımız. Bağlandığı arkadaşı da net cevap veremiyor!

            Televizyon karşısında moralim bozuldu, üzüldüm; adeta kahroldum!

            Bu şuursuzluğun iftarı ne zaman, diyerek dalıp gittim.

            Yirmili yaşlarda olan bu kızcağız hayatında hiç oruç tutmamış; tutsaydı “imsak”ı bilmez miydi? Oruç tutmadığına göre namaz da kılmamış! Din adına hiçbir uygulamayı yaşamamış ve üniversiteyi okuyarak yirmili yaşlarına gelmiş. Annesi ve babası da arkasında oturarak, yüzleri kızaracağına, gülümseyerek kızlarına alkış tutuyorlar! Demek ki, “Nazarlardan taşan manâ ibâdullahı istihkâr!”

            Toplumun içine girmeden, onları deşmeden bazı gerçeklere ulaşılamıyor.

            Geçenlerde yine bir TV kanalı sokağa çıkarak halka soruyor: “Lailahe illallah’ın anlamı nedir?”

            Onlarca kişiden sadece bir genç, Kelime-i Tevhid’in anlamını bilebiliyor: “Allah’ta başka hiçbir ilah yoktur.”

            Sarıklısı, sakallısı, çarşaflısı, başı açık olanı, yaşlısı, ihtiyarı net bir anlam veremiyor!

            Sonra da bizim “ulema”mız TV ekranlarına çıkıp “derin” konuşmalar döktürünce, halk da “bu dine ulaşılamaz” korkusuyla dinden uzaklaşıyor. İnsanlara akıllarınca konuşmak gerekir.

            Yüz yıllık dağılmanın, bozulmanın, çürümenin sonuçlarını capcanlı görmekteyiz. Din, gökyüzünde asılı kalmış kutsal bir şey, diye algılanırsa, onun hayatta elbette bir yeri olamaz. Dinimiz, acuze bir kadın gibi, hiçbir işe karıştırılmayan bir varlık. Musalla taşında hatırlanan son bir tören.

            “Oğlanın bir evi vardı, fakat onu evlendirdik. Kirasından bir katkısı olsun diye kredi çekerek bir daire daha aldık. Neme lazım, güzel güzel geçinip gitsinler!” diyen “hacı”nın din anlayışında “İslam” var mıdır dersiniz?

            Yahu, görünce şok olduğum, fakat epeyce bir zamandır benim de alışmaya başladığım (!) bir durum vardır. Gayet “dindar” aileler, düğün yaparlar; fakat aile içinde mazbut giyinimli kızları, düğün günü öylesine bir açılıp saçılırlar ki, sanki pavyondan fırlamışlar gibi!

            Medine’nin oluşturduğu medeniyet toprağımızı kaybettiğimiz o uğursuz günlerden beri, çocuklarımız, hepimiz saksının içindeki çiçekler gibi köksüz duruyoruz. Küçücük rüzgârın hışırtısında bile mekân değiştiriyoruz. Nerede o çınar ağacımızın kasırgalara dayanma gücü?

            Yeryüzündeki halkı Müslüman olan devletlerin tümü, işte bu saksının içindeki çiçekler gibidir; eserse bir batı rüzgârı, saksıda sağlam çiçek kalmıyor. Zaman bize artık dayatıyor: “Ey Müslümanlar! Birlik olma zamanıdır, yoksa saksınız da kalmayacak!”

            Afganistan’ın Ruslar tarafından işgali ve ABD’nin oraya oturması, Irak’ın işgali, Libya’nın işgali, Suriye’nin yok olma noktasına gelmesi, Mısır’ın gizli işgali, Suud’un kuklaya dönüştürülmesi, Katar’ın oltaya yem olarak takılması… Kısaca İslam âleminin toz duman olması ve en son Türkiye’ye karşı bütün şer güçlerin birleşmesi… Bize bir şeyler anlatmıyor mu? “İmsak”ı bilmeyen üniversite mezunları, Kelime-i Tevhid’in anlamını bilmeyen hacılar olduğu müddetçe, bu “kefere”ler viskilerini kahkahalarla yudumlamaya daha çok devam edeceklerdir.

            Fakat İslam âleminde meydana gelen olaylar şunu gösteriyor ki, Müslümanların birlik olmaktan başka çareleri yoktur. Kader ve zaman bizi zorluyor, istemesek de bunun olması zorunlu hale gelmiştir. Ne var ki, ölümü göze alıp bu birliğin önünü tıkamak isteyen “yerli işbirlikçiler” de az değildir. Kör olası iktidar ve dünya sevgisi, insanları ne hallere sokabiliyor!

            D . Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci