BUDAPEŞTE`DE BİR JAPON ÇOCUK: DAMJAN!

D. Ali TAŞÇI

 

 

Kış gezileri biraz sıkıntılı da olsa heyecan verici olduğundan benim de hoşuma gidiyor. Bu kış da yolum, Macaristan’ın başkenti Budapeşte’ye düştü. Budapeşte, tarihi bir şehir; 1956 yılında komünizmin ağına düşen bu şehir, 1989 yılında özgürlüğüne kavuştu.

 

Osmanlı yüzyıllarca buraları yönetti. O günden kalan izler hala duruyor. Estergon Kalesi, Budin ve Zigetvar Kaleleri adeta tarihin ihtişamını bugün de yansıtıyor. Budapeşte’nin içindeki  Gül Baba Türbesi, asırlar sonra bile ziyaretçilerine gönül dünyasından güzellikler sunuyor.

 

Cuma namazımızı kılmak için Türk Camii’ne gidiyoruz. Namazımızı eda ettikten sonra Yunus Emre Enstitüsünün ihtişamlı tarihi binasına geliyoruz. Yunus Emre Enstitüsünün müdürü Yakup Gül Bey ile sohbet ederken bir sürpriz ile karşılaşıyorum:

 

Odaya 9 yaşlarında bir erkek çocuk giriyor. Japonlara benzeyen bu çocuk yanıma geliyor ve elimi öpüyor. Ben de onu kucaklıyor ve seviyorum. Şaşkınlığımı gidermek için Yakup Bey açıklama yapıyor:

 

„Hocam, bu Japon çocuğun adı Damjan. Bu çocukla ilginç bir tanışmamız oldu. Bu çocuk ve ailesi 15 Temmuz 2016 Fetö kalkışması gecesi, Atatürk Havaalanında bulunuyorlardı. Çocuk o geceyi canlı yaşamış ve gecenin atmosferinden çok korkmuş ve travma geçirmiş. 12 saat havaalanında mahsur kalmışlar. Yiyecek bir şey bulamamışlar ve yerlerde yatmışlar. Haliyle çocuk bu durumdan olumsuz etkilenmiş.

 

Ta ki, Budapeşte Yunus Emre Enstitüsüne yolu düşene kadar. 18 Mayıs 2018 Cuma günü, Cumhurbaşkanlığımızın himayelerinde gerçekleştirdiğimiz „Gezici Matemeatik Müzesi“ni Damjan, okulu ile birlikte gezmeye ve görmeye geliyor. Geliyor, ama „Türk Kültür Merkezi“ yazısını görünce çocuk asla kapıdan içeriye adımını atmıyor.

 

Olay bana yansıyor. Ben de hemen çocuğun yanına gidiyorum ve onunla çok yakından ilgilenerek onu ikna ediyorum. Birlikte müzeyi geziyoruz. Ona iltifatlar ediyor ve hediyeler veriyorum. Çocuk bu durumdan çok etkileniyor ve eve gidince bana bir mektup yazıyor. Türklerin çok iyi insanlar olduğunu dile getiriyor. Kısa zaman sonra babası da bize bir mektup yazarak; “ Oğluma ne yaptığınızı bilemiyorum, ama oğlumun üzerindeki Türk travmasını giderdiniz. „ diyerek bize teşekkür ediyor.

 

Çocukla bundan sonra sıcak ilişkilerimiz devam ediyor. Dostluğumuz pekiştiriliyor. Her cuma günü Enstitü’ye gelip Türkçe öğrenmeye başlıyor.“

 

İşte ben de cuma günü bu çocukla karşılaşıyor ve onunla sohbet ediyorum. İçimden “Nice Damjan`lar var şu dünyada, onlara ulaşılacak!“ cümlesi geçiyor.

 

 

 

 

BUDAPEŞTE’DE OSMANLI’YI YAŞAMAK

 

Salı günü de, Macar Milli Müzesini görmeye gidiyoruz. Kapıda bizi Müze müdürü Dr.Gabor karşılıyor ve gezimiz boyunca bize eşlik ederek müze hakkında bilgiler veriyor.

 

Budapeşte’de Yunus Emre Enstitüsü organizesiyle dört anaokulunda ‘Türk Kültürü’ programları hayata geçiriliyormuş. Öğrenciler, bir pedagog ve öğretmenleri eşliğinde müzeye geliyorlar. Müzede, Osmanlı-Macar halklarının yaşantılarının ve eşyalarının sergilendiği bölümü beraber geziyoruz. Osmanlı döneminde giyilen çocuk kıyafetleri, çocukalara giydiriliyor ve onlara o dönemle ilgili bilgiler aktarılıyor. Çocuklar heyecan içerisinde üzerlerindeki elbislelerle tarihin tünellerine doğru koşuşuyorlar.

 

Ülkeler arasında dostluğun kurulmasında baş etkenin iletişim ve kültürel etkinliklerin olduğunu unutmamamız gerek. Bu gerçeği Budapeşte’de bir kez daha yaşıyorum. Bunun için devletletimizin kültürümüzü çok ciddi biçimde dünyaya tanıtması gerektiğine inanıyorum. Bu konuda Yunus Emre Enstitülerinin kültürümüzü dünyaya tanıtma noktasında ne denli hizmetlerde bulunduğunu görmek beni sevindiriyor. Yunus Emre Enstitüsü ile birlikte TIKA, Maarif Vakfı, Diyanet  Yurt Dışı Din Hizmetleri ve diğer sivil toplum kuruluşlarının çağımızda çok önemli işler yaptıkları gerçeğiyle karşı karşıya bulunuyoruz.

 

D. Ali TAŞCI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci