ÇOBAN OLSUN; AMA KATİL OLMASIN

D. Ali TAŞÇI

 

            Almanya’da bir lise müdürü, her eğitim ve öğretim yılı başında öğretmenlerine şu mektubu göndermiş:

            “ Bir toplama kampından (Hitler’in kampı) sağ kurtulanlardan biriyim. Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü. İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yıktığı insanlar..

            Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum. Sizlerden isteğim şudur:

            Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın. Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin. Okuma, yazma, matematik çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır.”

            Bir insan ya görecek, yaşayacak, ya da okuyacak ki bazı şeyleri bilebilsin. İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’da (Rusya dahil) 50 milyon insan ölmüş. Savaşları başlatanlar, kan dökenler ve kan gördükçe adeta canavarlaşanlar çobanlar değil, üniversite mezunlarıdır!

            Hiroşima’ya, Nagazaki’ye atom bombasını bir çoban mı attı?

            Bugün de aynı şeyler söz konusudur; bilgisayarda şeytana pabuç giydirenler, başkalarının paralarını soyanlar en zeki, en okumuş, en en.. çocuklardır.

            Bunun nedeni nedir?

            Ben kısa belirteceğim; fıtrat eğitiminden yoksun oluştur.

            İnsanda ahiret duygusunun gelişmemiş, hatta hiç gündemine gelmemiş oluşudur.

            Yaptığı zulümlerin karşılığını görmeyecek olduğu sakat inancıdır.

            Dünyada parası varsa, siyasi gücü, çevresi varsa onları ilahlaştırıp onlara sığınma güdüsüdür. Bunların neticesinde de kendisini ilah ilan etmesidir.

            İlahlar kendilerine kurban isterler, bunlar da insanları kendilerinin kurbanı olarak seçtiklerinden har vurup harman savurmaktadırlar.

            En iyi ölüm, başkasının ölümüdür; bunlar hiç ölmeyeceklerini düşündüklerinden, nefisleri zulümden zevk alır duruma gelmiştir.

            Olmak için yaşamazlar, sahip olmak için yaşarlar. Sahip oldukları şeylere de tanrı gibi tapınırlar. On binlerin, yüz binlerin ölümü bunları daha da şımartır ve bu şımarıklıklarını tescilleyecek “sanatçı” ararlar. En yamanlarını da bulurlar. Kimisi edebiyat alanında bunların hayatlarını romanlaştırır, kimisi heykellerini diker, resimde öne çıkarırlar, besteler bunların ardından söylenir, saraylar, plazalar bunlar için dikilir ve uygarlık oluşur.

            En ilginç olanı nedir biliyor musunuz?

            Üniversitelerin birçoğunu da bunlar kurmuşlar veya kurdutmuşlardır!

            Birçok ülkenin okul müfredatlarını da bunlar hazırlatırlar.

            “İlim tanrısı, spor tanrısı, müzik tanrısı, mimari, ekonomi- para, eğlence, sex tanrısı” hep bunların tekelinde!

            Oh ne âlâ yaşam son hızıyla devam ediyor.

            Ve ölüm girince kapıdan içeri, kapkara kesilirler. Hakikati gördüklerinde; “Keşke bir mağarada yaşasaymışız!” diye iç geçirip dile getiremeden firavunlara arkadaş olurlar.

            Allah aşkına ya olun, ya ölün!

            Çocuk yetiştirirken onların sonsuzluğa açılan deruni kapılarını açamazsanız, bırakın okumasın; ne güzel, çoban olsun, ama katil olmasın.

D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci