Dini ve iktisadi hayatımıza hükmedenlerin son vuruşmaları

Seyfullah FIRAT

         Aynı coğrafyada hayat süren insanlar renk, inanç, cinsiyet ve meşrep bakımından farklıda olsalar bir bütünün parçaları olduklarının bilincinde ilişki geliştirmeleri şarttır. Aynı coğrafi kaderi paylaşan insanların aynı coğrafyanın nimetlerini ve külfetlerini ortaklaşa paylaşmaları da toplum hayatının değişmez gerçeğidir. Birlikte yaşamaya mahkum olan bireylerin meydana getirdiği topluluğun en ileri merhalesine millet diyoruz. Ümmet kavramıyla, millet kavramı komşu kavramlar olsalar da araların da anlam ve kapsam bakımından ciddi farklar vardır. Millet denildiğinde vatan söz konusu olur ama ümmet denildiğinde vatan aynı ağırlıkta ortak payda olarak görüntüye çıkmaz. Vatan kavramının sınırları vardır ve o sınırlar içerisinde yaşayan insanların gönül birlikteliğine millet denir. Farklı coğrafyalarda hayat süren, aynı inancı paylaşan insanlar arasında coğrafi kopukluklar olsa da bu insanların inanç akrabalıklarına ümmet diyoruz. Millet kavramı insanların aidiyetlerini, ortak kültür ve tarihi miraslarını da kapsarken ümmet kavramı yalnız inanç noktasın da bu değerleri bünyesinde canlı tutar. İnsan denilen canlı şu kadar kemik, şu kadar et yığını veya şu kadar su birikintisinden ibaret bir varlık değildir. İnsanın duyguları, istek ve arzuları da vardır. Fiiliyata çıkmış eylemleri kadar henüz gerçekleştiremediği özlemleri de vardır. İnsanların özlemlerine kilit vurmak, tek tip insan imalatı yapmayı hedefleyen düşünce sistemleri de insanın doğasına ters zorlamalardır. İslam dini insanları kendi şartları ve imkanları içerisinde terbiye eder ve nizama sokar. Hayvan ahırında çalışan bir Müslüman in giysi hassasiyetiyle, masa başında yaşayan başka bir Müslüman in elbise temizliğinde aynı ölçü konmaz. İslam zorlaştırıcı değil, kolaylaştırıcı bir dindir. İslam dededen toruna intikal eden taklitçi bir anlayıştan ziyade itikadı bir mertebeyi makbul sayar. Çağımız Müslümanları bu konular da ebeveynlerinden ve sözde şeyh ve dervişlerinden çektiği kadar belki de düşmanlarından çekmemiştir. Cahiliyet ilkelliğini andıran günümüzde ki söz konusu kopyacı ve taklitçi anlayışlar şeytanın işini bir hayli kolaylaştırmakla kalmamış, inanan insanları da kolaycılığa alıştırarak inanç tembelliğine katkı sunmuşlardır. Her insan dinini öğrenebilecek, doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edebilecek seviyede akıl denilen nimetle donatılmıştır. Siz anlayamazsınız, siz cennetin yolunu bulamazsınız diyerek insanlara cennet pazarlamacılığı yapanlar bugünler de bir hayli azıtmış durumdadırlar. Aynı dine inandığını iddia eden dini gurupların birbirlerine savaş açmalarının sebebi dini hizmetten ziyade çıkar ve menfaat dürtüleri olsa gerek. Üzerinde yaşanılan coğrafyanın zenginlik kaynaklarını hak ve hakkaniyet ölçüleriyle paylaşamayanlar ne yazık ki, Allah in dini konusunda da kapkaççılık oynamayı dindarlık olarak sahneye sürmekten geri durmadılar. Dini hayatımız da aynen iktisadi hayatımız da olduğu gibi hep dümencilerin tekelinde oldu. İsabetli akıl oyunu kurmayı becerenler hanlar, saraylar ve filolara sahip oldular ama aynı dönemde toplumun büyük bir çoğunluğu bir dilim ekmeğe muhtaç edildi. Dini hayatımızda da ağzı güzel laf eden, gözyaşı akıtmada maharetli olanlar insanımızı kandırmada oldukça başarılı oldular. Şimdi kendi araların da hakimiyet savaşı başladı ve yer yerinden oynayacağa benziyor. İnşallah sade ve saf insanımızın hayrına olur bu son vuruşmalar. İnşallah maskeler düşer de kimlerin kel oldukları açık ve berrak bir şekilde ortaya çıkmış olur.