DÜN NE İDİK BUGÜN NE DURUMDAYIZ?

Seyfullah FIRAT

Çirkinlerin güzellere çalım sattığı, yalanların doğruları kuşattığı yaşlanmış bir dünyanın ortak kaderini paylaşıyoruz. Tarih sahnesinin biz Türklere kapılarını açtığı ilk günden beri biz hep hakkın yanında ve batılın karşısında olduk.

Üzerlerinde at koşturduğumuz vahşi coğrafyaların amansız yamaçları bize vız geldi, hiçbir zorluk bizi dize getiremedi, gün oldu Volga gün oldu Tuna, gün oldu Nil kıyılarında suladık yağız atlarımızı. Gık dahi demedik hiçbir zorluğa ama bugün yorgun ve bitkin düştük dost bildiğimiz dünkü beslemelerimizin ihanetlerine.

Henüz daha İslam’ın güneşinin sıcaklığını bile hissetmeden hak çizgide ilahi mesajla buluşmuş olmakla nasiplenmiş olan şanlı ecdadımız, bilahare İslam’la müşerref olma şerefine nail olduktan sonra da yeni bir biçime ve şekle girerek gerçek millet şeklimizi almışız.

Orta Asya bozkırlarında bir yanda Moskof gâvuruyla vuruşan atalarımız diğer bir tarafta da nüfusça onlarca katımıza varan kalabalık Çin milletine karşı var olma savaşları vermişiz. Bire yüz katımıza varan düşman ordularına diz çökertip üç kıtaya Türk-İslam mührünü vurmuşuz.

Şimdi neler oldu ki; koskocaman o muhteşem milletin yenilmez, el etek öpmez yetimleri yerlere süründürülür olduk ve tutsaklık zincirini bükülmemiş bileklerimizle kendi aldatılmışlığımızla ha vurduk ha vuruyoruz. Tarih denilen şaşmaz aynanın önüne geçip en son resmimize baktığımız zaman ne yazık ki kendimizi tanıyamayacak kadar kendimize yabancılaştığımıza yaşlı gözlerimizle şahit oluyoruz.

Tarihin her döneminde düşmanların en kahpece ve en şeytanca saldırılarına hedef olan bu millet kendisine saldıran düşmanlarına karşı hiçbir zaman aynı yöntemlerle mukabele etmemiştir.

Şanlı ecdadımızın medeni ve insanca anlayışına göre savaşların da bir namusu olmalıdır diyerek savaştığımız düşmanlara bile merhamet etmişiz. İnsanlığın ortak penceresi olan tarihin penceresinden muhteşem geçmişimize baktığımız zaman bu milletin kölelere efendilik yapmadığı gibi efendilere de kölelik yapmadığını gurur duyarak tespite gidiyoruz.

Her zaman hakkın ve haklının yanında yerini alan milletimiz, en zayıf zamanlarında bile insanlık adına yüklendiği büyük davalardan asla kopmamıştır. Nerede bir zalim olmuşsa derhal tepesine inmiş ve nerede bir mazlum görmüşse onu da elinden tutup kaldırmıştır.

Tarihi kayıtların gösterdiğine göre ne anlaşılmaz ve tuhaf bir durumdur ki, Türk milletinin bunca iyi niyetinin ve fedakârlığının mükâfatı her zaman ne yazık ki kalleşlik ve sırtımızdan hançerlenmek olmuştur.

Tarih sahnesine rol aldığımız günden buyana asırlar geçmesine rağmen düşmanlarımızın Türk olan düşmanlıkları hiç değişmemiş ve bugünlere kadar da yaşatıla gelmiştir. Türk’e düşman olan unsurlar kurmuş oldukları bin bir çeşit akıl oyunları ve uydurdukları akla hayale sığmaz yalanlarla insanlığı kandırarak tarihin en büyük duygu ve düşünce hırsızlığını yapmışlardır.

Batılıların hedefi Türk milletini Anadolu’dan kovarak geldiğimiz Orta Asya bozkırlarına doğru bizi itelemek ve gerekirse tarihten silmektir. Haçlı ordularının saldırılarıyla başlayan Türk milletini çökertme ve tarihten silme savaşları hiçbir zaman dinmemiş ve zamanın şartlarına göre değişen çeşitli savaş taktikleriyle yürütüle gelmiştir.

Nüfus kalabalığı ve silah üstünlüğü gücünü kullanarak Türkleri imha etmenin mümkün olamadığını gören ve idrak eden düşmanlarımız daha sonraları işin içine iktisadi ve sosyal savaş yöntemlerini de sokarak bizi iç saldırılarla tutsak etmeyi denemişler ve bu iğrenç oyunlarında bir hayli da başarılı olmuşlardır.

Birinci Viyana kuşatmasından sonra bizden bir adım öne geçmeyi başaran batılı saldırganlar o gün bugündür saldırılarını hiç kesintiye uğratmadan hızla sürdürmüşler ve bugün de insanımızı zihinsel olarak kuşatabilmek için bütün güçlerini seferber etmişlerdir.

Türk insanını zihinsel olarak işgal etmeyi en isabetli yöntem olarak seçenler, yürütmüş oldukları sinsi saldırılar sonucu milletimizin düşünce ve gönül dünyasında ciddi gedikler açmayı maalesef başarmış bulunuyorlar.

Bugün batı veya AB diye yırtınıp duran, dinler arası diyalog hikayeleri ile inanan insanların inanç kimyasını bozmaya uğraşanların, ilimli İslam ve yeşil kuşak projesi gölgesinde Türkiye’yi bölmeye çalışanların şeytan değirmenlerine su taşıyan aldatılmış ve kandırılmış zevat düşmanlarımızın yapmış oldukları sinsi gayretlerin acı meyveleridir.

Arap dünyasını Vehhabilik ile perişan eden karanlık odaklar şimdi de bizi dinler arası diyalog safsatalarıyla inanç dünyamızdan ve doğru yolumuzdan sapıtmaya çalışmaktadırlar. İşin en acı tarafı ise, inanan kesimlerin bu din palyaçoları karşısında suspus olmaları ve batının Truva atı olan diyalogculara pirim vermiş olmalarıdır.

Bu perspektiften olaya baktığımız zaman adamların çok ciddi mesafeler aldıklarını kabul etmeye mecbur olurken diğer bir taraftan da düşmanlarımız bizi diledikleri gibi yönetmek için üstümüze gelirlerken içimizdeki yandaş takımını da en isabetli şekilde kullanmaktadırlar.

İslam peygamberinden, onun sünnetinden tavız verebilecek kadar küfre cömert davrananların bu millete yapamayacakları kötülük düşünemiyoruz. Vatikan’ın ayaklığını yapan yerli şövalye takımı bana göre gelip geçmiş birçok İslam alimini de ciddi anlamda istismar ederek günahların belki de en büyüklerinden birisini işlemektedirler.

Türk milleti bugün çok tehlikeli bir dönemeçte patinaj etmektedir. İktisaden bloke edilmiş durumda olan ülke aynı zamanda yabancı kültürlerin çöplüğüne dönmüş ve insanımızın geniş bir ekseriyeti din adına veya çağdaşlık adına zihinsel olarak işgale uğramış bulunmaktadır.

Türk milletinin düşmüş olduğu bu tuzaktan kurtulabilmesi için yapması gereken ilk iş zihinsel kuşatmayı kırmak olmalıdır. Bu kuşatma kırılmadan ne iktisadı ne de sosyal kuşatmaları kırma şansımız yoktur. Çünkü bütün sancılarımızın ve kayıplarımızın arka planında gönül ve inanç sapmaları yatmaktadır.

Millet olarak üzerimize serpilmiş bulunan ölü toprağı altından silkelenerek uzak düşürüldüğümüz tarihi ülkümüzle yeniden buluşmak ve yeni bir heyecanla yeni ufuklara yeniden kanat çırpmalıyız.

Unutmayalım ki yeni bir uçuşa geçerken depomuzdaki tükenmez yakıtımız Türklük gurur ve şuuru, İslam ahlak ve fazileti olmalıdır. Başka pusula ve rotalar üzerinden yola çıkanlar er geç yere çakılacaklar ve tarih tekerrür edecektir