EMPERYALİZME ÇANAK TUTANLAR

Seyfullah FIRAT

             Hiçbir toplum yaşanmakta olan çağın ortak kabullerinin dışında kalarak dünya ya entegre olamaz. Her toplum kendi iç dinamiklerine yakın durduğu kadar genel dünya şartlarına da intibak etmenin alt yapısını kendi temel orijinlerinden sapmadan oluşturmak zorundadır. Nasıl ki hiçbir insan bütün ihtiyaçlarını tek başına gideremiyorsa, toplumlarda içinde hayat sürdükleri dünyadan kopuk olarak kendi kendilerine yetebilecek imkanlara sahip değiller. Global şartlar insanoğlunu birlikte hareket etmeye zorluyor. İnsanlığın bugün içerisinde bulunduğu şartların geldiği nokta her çeşit şovence yaklaşımları ortak bir redde muhatap etmiş bulunuyor.

          İnsanoğlunun gelmiş bulunduğu bu en son durakta karşımıza çıkan şartlar bizleri birlikteliklere, ortak dayanışmalara, hakça paylaşımlara mecbur ederken, insanlığın söz konusu idealleri hakkaniyet ölçüleri içerisinde ortaya koyup paylaşabilmesinin önünde ciddi engeller var. Biz iddia ediyoruz ki, bahse konu globalleşmenin önünde ki en büyük engel batı dünyasının yalnız kendilerine dönük inşa ettikleri ve bir silah olarak kendileri dışında ki insanlığa dayattıkları tek taraflı Hümanizm felsefesidir. Batılılar her ne kadar insancıl görünmek isteseler de, her ne kadar insan haklarından bahsetseler de, söz konusu ideallerin hayata geçirilmesi konusunda kendileri dışında kalan toplumlara bu konularda oldukça cimridirler.

          Tarih boyunca milletler ve milli devletler var ola gelmiştir. Yeni dünya düzeninin temel esprisinde Milli devletleri ve milletleri inkar edip imha etmek vardır. Bu küresel rüzgara kapılan ve küresel eşkıyaların istedikleri doğrultuda millet ve devlet düşmanlığı yapmaya soyunanlar teslimiyetçi zihniyette olan çevrelerdir. Teslimiyetçi takımı bu yeni süreçte küresel odakların silahsız ordularıdırlar. Dillerinden düşürmedikle küreselleşmenin insanlığı tek bayrak, tek devlet, tek din ütopyasına mahkum etmek olduğunu idrak etmekten uzaktırlar. Gayrı milli zihniyet ve kafa yapılarıyla, Emperyalizmin insanlığı toptan kuşatmayı düşleyen nemrutlarının hizmetkarlarından başka hiçbir şey olamazlar.
       
            Bugün batı dünyasının her hangi köşesine giderseniz gidiniz, hiçbir yerinde kendilerinden olmayan diğer insanlara kendi insanlarına baktıkları kadar hoş bakamazlar. Batı dünyasını kuşatan söz konusu bencillik illeti dün vardı ve bugünde vardır. Geçmişte cereyan etmiş olan batı dünyası ile doğu alemi arasında ki bütün zıtlaşmaların veya savaşların arka planında hep bu batının çifte standartlı vahşeti yatmaktadır. Batının bugün sahip bulunduğu bütün imkanlar başka dünyalardan silah zoruyla alınmıştır. Bugün ise aynı dünya kimi zaman yine eskiden olduğu gibi silah zoruyla, ağırlıklı olarak da sincice ve şeytanca kurgulanmış akıl oyunlarıyla insanların emekleri çalınmaktadır.
         Yer yüzünde yaşamakta olan insan nüfusunun çok büyük bir ekseriyeti iki yüzlü hümanizm anlayışının ve ahlaksızca kurgulanan akıl oyunlarının sayesinde batıl Emperyalist ülkelerin açık veya kapalı hizmetkarı durumundadır. İnsanın insanlara kulluğunu, insanın insani sömürmesini insanlık gündeminden kovan İslami yaşayış tarzı ne yazık ki bugün ciddi manada özünden uzaklaşarak kendi iç cephemizde bile sömürü çarkı haline gelmiş durumdadır. Kendi iç dünyamızda ki kanayan bu yaramız maalesef batıyla olan kavgamızı bize unutturmuş, batı sömürüsüne karşı tavır koymamız gerekirken  kendi dünyamızda kendimizle savaşır hallere gelmişiz.

         İnsanoğlunun hakkı veya ihtiyacı olan hakça paylaşımın, ortak akıl etrafında buluşarak arzu edilen hedeflere doğru yol almasının batının Hümanist anlayışının çifte standartlı yaklaşımı sebebiyle istendik çizgide sürmesi asla mümkün değildir. İnsanlığın ortak huzuru yakalayabilmesi için İslam’a ihtiyaç vardır. Bu noktada İslam dünyasının da kendi iç dünyasın da ciddi sıkıntıları vardır. Her şeyden önce İslam alemi kaybettiklerini yeniden kazanmak, kuranı ve peygamberi bir yörüngede gerçek anlamda dengelerini yeniden bulmak zorundadır. Uzun zamandan beri İslam dünyasında yaşanmakta olan ve son zamanlarda adeta zirve yapan İslam i sosyete  yaşam tarzı israf denilen yaramızı büyütmüş, her ne kadar İslami dense de esas ruhunda batının seküler yaşam tarzının bize uyarlanmış şekli olmaktan başka hiçbir şey olmayan bugünkü dindarlığımızı derinliğine sorgulamak zorundayız.

       İnsanoğlunun İslam dan başka kurtuluş yolu yoktur ve yeni bir kurtuluşun yolunu açabilmek içinde ilk şart, İslami kurtarmaktan vazgeçip İslam’la kendimizi kurtarmanın yoluna girmemize bağlıdır. Kendi iç dünyasında hak ve hakkaniyet ölçüsünü yakalayamamış, kendi iç dünyasında çıkar veya inanç kavgalarına düşmüş bir ümmetin vahdetin sarayını inşa etmesi çok zordur. Yüce dinimizi tekelleri altına aldığını düşünen sözde İslami burjuvazi çağımızda inanan insanlara kendi diledikleri gibi tüketme, giyinme, yaşama biçimini din adına dayatmaya kakmaları belki de en can alıcı problemimizdir. Bu sıkıntı mutlaka aşılmalı, yeniden Kurana ve sünnete dönülerek din tekelcilerinin tasallutundan inanları kurtarmalıyız.

         Renkli cam dediğimiz Televizyonlarda her gün din tartışılmaktadır. Bu konularda ehliyetli olması gereken kelli felli sözde alimlerin tartışmaları, birbirlerinizi zındıklık ile itham edebilecek noktalara söz konusu tartışmaların varmış olması bir yerlerde ciddi arızalarının olduğunun açık ve berrak bir göstergesidir. Alimler arasında ki düşünce ayrılıkları rahmettir denilerek bu yangın gizlenmemeli, bu girdaptan çıkışın yoları işin erbaplarınca mutlaka bulunulmalıdır.

        Küresel odakların açık veya sinsi saldırılarının gölgesinde özgürlük bekleyenler bilerek veya bilmeyerek esareti talep eden işbirlikçi takımıdır. Bunların şerrinden Anti Emperyalist yapıları koruyabilmek için milli ve manevi mirasa sıkı sıkıya sahip olmak tek çıkış yoludur. İnsanoğlu bu kutlu çıkışı mutlaka bulacak ve bugünün dünya imparatorlukları bir gün mutlaka yıkılıp yok olacaklardır. Bu hususta Türk milleti öncü bir millettir. Tarihler boyunca insanlığa bu alanlarda örnek olmuş olan bu necip millet bu kutlu yolun savaşçısı olmaya devam edecektir.