Fatih ve Historia; şapla şeker yan yana!

D. Ali TAŞÇI

“Vatandaş beyefendi sabah saat 07.00’de Casio saatinin alarmıyla gözlerini açtı. Puffy yorganını kaldırdı, Hugo Boss pijamalarını çıkartıp Adidas terliklerini giydi. Wc’ye uğrayıp banyoya geçti. Clear şampuan ve Protex sabunuyla duşunu aldı. Daha sonra Colgate ile dişlerini fırçaladı, Roventa ile saçlarını kuruttu. Nivea kremi ile ellerini ve yüzünü ovuşturdu.
Bill’s gömleğini ve Piere Cardin takımını giydi. Lipton çayını içti. Centrum One a day vitaminini de aldıktan sonra Sony TV’yi açtı, medya özetlerini ve Flaş haberleri izledi. Citizen kol saatine baktı, sonra aile fertlerine “Çav” diyerek Hyundai otomobiline bindi, Blaupunkt radyosunu açarak Rock müziği buldu, ağzına bir Polo şeker attı.
Şehrin göbeğindeki Mega Center’daki ofisine varınca Fijutsi-Siemens bilgisayarını çalıştırdı, Microsoft Excel’e girdi. Ofis boy’dan neskafe’sini istedi. Saat 10.00’a doğru açlığını yatıştırmak için Grisini yedi. Öğle vakti Wimpy’s Fast Food kafeteryaya uğradı, ayaküstü Coca Cola ve Hamburger’i midesine indirdi, Calme sigarasını tüttürdü ve Fanatik gazetesini karıştırdı. Ünlü bir Hospital’de yaptırdığı checkup’ın sonuçlarını aldı, kendisine “okey don’t worry!” dediler.”
Bu yazı uzayıp gidiyor. İnternet denilen dünyada ne ararsan bulunur. Yazının sonunda da, gece evine gelen bu adam, “Ne mutlu Türk’üm diyene” diyerek yatağına giriyor.
Hiç abartı olmadan halimiz bu iken, Fatih Belediyesi, Vatan Caddesi’nde “HISTORIA” adıyla bir alışveriş merkezi açıyor. Yabancılar gelip de alışveriş merkezi açtıklarında kendi dillerinde isimler veriyorlar, hadi buna eyvallah diyelim, ama Fatih gibi bir yerde “Historia” ne demek? Fatih Belediye Başkanı, kimliğini kaybetmiş yukarıdaki zavallıya yepyeni bir adres mi bulmaya çalışıyor acaba?
Dil ırkçılığı yapmıyorum, bütün dillerin de Allah’ın ayetlerinden birer ayet olduğuna inanıyorum; fakat yaşadığımız coğrafyada dilin bozulması demek, din de dâhil, her şeyin bozulması demektir. Yöneticiler, her ne sebepten olursa olsun, bunun farkına varmazlarsa, gelecek neslin dili arızalı olacaktır. Zaten Tanzimat’tan bu yana bu aşağılık kompleksi ile debelenip durmuyor muyuz?
Son zamanlarda bölük bölük şehitler veriyoruz. Hangi grup, meşrep ve anlayıştan olursak olalım, içimiz yanıyor. PKK, bir yabancılaşmanın adıdır. Bu toprakların kanserli urudur. Tanzimat bize yabancılaşmayı getirdi. Peki, Tanzimat anlayışı, PKK’dan daha mı ehvendir? PKK’yı doğuran acaba Tanzimat yabancılaşması değil midir?
Fatih’e ve onun sayın başkanı Mustafa Demir’e bu yakışmadı! Fatih’in emaneti bir şehrin tam merkezinde, Fatih’i incitecek bir isim, doğrusu olmadı.
Özellikle yerel yönetimlerin bu tip konularda çok duyarlı olmaları gerekmektedir; çünkü onlar halkla daha iç içedirler.
Konu ile ilgili olarak duyarlı yerel yönetimler de yok değildir. Örneğin, Rize belediyesi, “Tiflis” olan otelin adını, “Aydoğanlar” olarak değiştirenleri ödüllendiriyor ve konu ile ilgili olarak da meclisten tavsiye kararı çıkartıyor. Rize Belediye Başkanı sayın Halil Bakırcı’yı duyarlığından ötürü kutluyorum.
Öğrencilerime verdiğim ödevle Ümraniye ve Kadıköy’ün ana caddelerinde tabela adı okuttum. Yoğun bir şekilde Kadıköy’deki tabelaların birçoğunun Türkçe olmadığını gözledim. Modernlik demek, cadde ve sokaklarından kendi kimliğini kovmak ve yabancılaşmak mı demektir?
İnsanların dilleri gibi, şehirlerin de dilleri vardır. Bir şehre girdiğiniz zaman, o şehrin sokakları sizinle konuşmuyorsa, siz orada yabancısınız. Atalarımdan kalan ve kanla, şerefle alınarak üstüne has bir kimlik vurulan şehirlerimizde, bir yabancı gibi beni dolaştırmak kimsenin haddi olmamalıdır! Şehrin cadde ve sokaklarında nereye bakarsam orada kendimi görmeliyim; tarihim, kültürüm her yandan fışkırmalıdır. İşte bunun adı vatandır, toprağından mefahiriniz, meydanından diliniz ve kültürünüz fışkırır. Kaldırımındaki her taş, size bir şeyler fısıldar.
Avrupa’nın neredeyse bütün ülkelerini ve birçok şehirlerini gezdim ve fakat Türklerin açtığı işyerlerinden başka hiçbir yerde Türkçe tabela görmedim. Bu, onlar açısından elbette sevinilecek bir durum. Ama sıra bize gelince, Allah aşkına, modern denilen semtlere gidiniz, orada kendinizi nasıl yabancı hissediyorsunuz! Ben, filan filan filan semtlerde kendimi yabancı hissettiğim kadar, inanın Avrupa’da hissetmedim!
Paris’te bir seyahat firmasının Türkiye ile ilgili sunduğu bir filmi izledim. Türkiye tanıtılıyordu ve Toros’ların üzerindeki yaşam konu edinilmişti: Eşek üzerindeki çocuklar, toprakla haşir neşir olan kadınlar v.s. Seyahat firmasının başkanına, Türkiye’nin bu olmadığını söyleyince ( Hani bizim Batı ve Güney’imiz?), bana verdiği cevap manidardır: “Biz beton yığınına değil, doğaya ve tarihe insan taşıyoruz!”
Söyler misiniz, kaç tane turist, ülkemize geldiğinde “modern” çok katlı binalarımıza, batılı yaşam tarzımıza ve kendinden olan tabelalara bakarak bizden etkilenmiştir? Yoksa bıyık altından mı gülmüştür? Ama minarelerimizden ezan dinleyerek, Süleymaniye’ye, Selimiye’ye bakarak ve işte Türk kimliği budur diyerek, bu toprakların kültüründen etkilenen binlerce yabancı vardır.
PKK terörü bir gün bitirilir ve tarihin çöplüğüne atılır, ama dilde yozlaşma bir kimlik erozyonudur ve – Allah korusun- nesilleri iğdiş eder, memleketi bitirir; varla yok arasında karanlık bir yerlere savurur.
Fatih’te “Hıstoria!” Paris’te “ Dersaadet” Londra’da “Eyüp” Newyork’ta “Fatih” adı altında, oranın insanlarınca, açılan işyerleri! Hiç mümkün müdür? “ Çağdaş uygarlık” demek, kimliğini kaybederek sel sularının üzerinde çer çöp gibi sürüklenip gitmek mi demektir?
TBMM’de şu günlerde “Türkçe Araştırma Komisyonları”nda Türkçe ile ilgili güzel şeyler söylenirken, özellikle yerel yöneticilerimiz bu konularda daha hassas davranmalıdırlar.
Son zamanda aklı başında hangi toplumda bulundum ise, bir çoğunda bu “Historia” konusu gündemde idi ve ben de bundan rahatsızlık duyarak, şahsen tanımadığım, fakat iyi niyetine inandığım Fatih Belediye Başkanı sayın Mustafa Demir’e hem halkın, hem de kendi duygularımı iletmek istedim. Umarım eleştirimiz yerine varır ve bir kocaman hatadan dönülür.
D.Ali TAŞÇI
Not: 16 Ekim Perşembe günü, saat 20.00’de, Ümraniye Belediyesi Kültür Merkezi’nde (merkez) “ Mevlana ve Mesnevi” konulu bir konferansım vardır. Dostlarımı özellikle bekliyorum, katılıma göre her hafta Mesnevi Sohbetlerine devam edeceğiz. Şimdiden kayıt yaptırabilirler. İrtibat tel. 0216 443 56 00’dan 196 dahili numara.