GERÇEĞİN MAHKÛMÜ, HAKİKATİN MAHRUMU OLMAK

D. Ali TAŞÇI

                Gelecekle ilgili bazı yorumlarda bulunmak, gelecekten haber vermek değildir. Geleceği yalnız Allah bilir. Tarih, yaşanan zaman ve değer yargılarına bakarak, gelecekle ilgili tahminlerde bulunmak da insanın bir özelliği olsa gerek.

            Aldığımız, sahip olmak istediğimiz her şeyi ihtiyacımız olduğu için mi alıyoruz? Yoksa herkes istediği için, herkes peşinden koştuğu için mi onlara sahip olmak istiyoruz? Değer yargılarımızı belirleyen kim veya kimlerdir? İnançlarımızı, dünya görüşlerimizi; “iyi” veya “kötü” kavramlarımızın temelleri nereye, kime dayanmaktadır? Yasaları belirleyenlerin her “yasal” dedikleri şeyler meşru (şeriata uygun), dolayısıyla fıtrata, ahlâka uygun mudur?

            Kalabalılar, mesela % 51 veya daha fazlası, Allah’ın haram dediğine helal, helal dediğine haram diyorsa, bu, “meşru” mudur? “Herkes diyor, herkes alıyor, herkes destekliyor” diye, “herkes”i şeriat vaz’ edici mi göreceğiz? Bizim, medeniyetimizden kaynaklanan, meşru ve gayrı meşrularımız olmayacak mıdır?

            “Yeryüzünde bulunanların çoğu, kendilerine uyarsan, seni Allah yolundan saptırırlar. Çünkü onlar zandan başka bir şeye tâbi olmuyorlar ve temelsiz bir tahminden başka bir şeye de dayanmıyorlar.” (En’âm Suresi, 116. Ayet)

            Yeryüzündeki bütün beşeri sistemler, izm’ler “zan”dan başka bir şey midir?

            Zan nedir? Gerçek olarak görünen, fakat hakikati olmayandır. Gerçek, dünya yanılsamasıdır; hakikat, ebedi gerçekliktir. Gerçek; zamana, zemine ve insanlara göre değişebilendir. Hakikat ise; Allah katından bildirilendir ve zamana, zemine ve insana göre değişmeyendir. Yaşadığımız gerçek, hakikatten ışık almamışsa o, zandır.

            Meşru olmayan şeye sahip olmak insanın kişiliğini bozar. Suya şarap karıştırırsanız, suyun özelliği bozulur. İnsan fıtrat üzere, tertemiz yaratılmıştır; fıtratı bozacak olan her şey, insanın her iki dünyası için de zararlıdır ve insanın özünü bozucudur. Bu durumda insan gerçeğin mahkümü, hakikatin mahrumudur.

            İhtiyaç dışı, sadece nefsi tatmin etmek için, haram olarak elde edilen her şey de insan fıtratını bozar. Bu bozuk fıtratlı insanlar bir yuva kurarlar, orada cehennem yaşanır. Bir devlet kurarlar, dünyaya kan kustururlar. Dünyaya hâkim olmak için dünyayı ateşe vermekten çekinmezler. Tarihte bunun örnekleri çoktur. Hitler, Stalin gibi tiranlar ve başkaları, sahip oldukları şeyleri yiyememişlerdir. Bunlar ve bunlar gibi olanların insanlığa miras bırakacak oldukları hiçbir yararlı şey asla yoktur.

            Yaradılış gerçeğini tanıyan insanlar, kaldıramayacak oldukları yükü yüklenmezler. Çok kazanabilirler, fakat bu kazandıklarını muhtaçlarla paylaşırlar ve her iki dünyada da mutlu olurlar. Şu an dünyanın en zenginlerini göz önünde bulundurun. Bazıları “ah keşke…” lerle cümleler kurabilirler; fakat paylaşılmayan her mal, insanın hem ruhunu sarsar, hem de dünyada alev olur, kendi ruhlarını yaktığı gibi insanları da yakar. Şu anda yaşanan Rusya- Ukrayna savaşı bundan başka bir şey midir?

            Güçleriyle insanlara ideoloji- din dayatan soytarılara “Allahu Ekber!” diyebilen bir insandan daha güçlü dünyada kimse yoktur. Bu bir slogan değildir; dünyada ruhunu sarsamadığınız insan kadar güçlü kimse olamaz. Ruhunu Allah’a dayamış insandan daha güçlü kim olabilir?

            Evet, ne yapmalı?

            Fıtratı doğrultusunda yaşamayı seçen, ideolojilerin kulu olmayı değil, Allah’ın kulu olduğunu sözüyle ve davranışlarıyla tescilleyen, sahip olmayı değil, olmayı hedef edinen; sahip olduğu her şeyi bir gün terk edeceğini ve bunun hesabını vermenin ötede ağır olduğunun bilincinde olan insanlar bir araya gelir, bir devlet kurarlar ve yeryüzüne güneş gibi doğup gölgeleri yok ederler. Bunun adına “Medine-i Fazıla” denir. Kerim Devlet, Rahmet Devlet’i de diyebilirsiniz.

            Olmaz mı diyorsunuz?

            Resulullah’ın yaptığı bu değil miydi? Bizler de onun ümmeti değil miyiz? Bu karanlık zamanlarda, gözleri ışıl ışıl yanan ve yaydıkları ışıklarla insanlığın kalbine mutluluk akıtan bu insanlar, çıkış için hazırlık safhasındalar. “Fakr” içinde olan bu insanları izlemek, her insanım diyenin görevi olmalıdır.

            Geleceği kimler kuracak biliyor musunuz?

            İmanından başka hiçbir şeye sahip olmayan insanlar, gelecek dünyayı kuracaktır! “Sahip olmak” insanı güçsüz kılıyor, “olmak”tır insanı güçlü kılan. Gelecek zamanlar, dünyada bir yolcu gibi yaşayanlara gülecektir.

            Dünya yükünün altında ezilip bağırıp çağıran insanların kurdukları dünya, cehennemden farksızdır. Onların ortaya koydukları her şey, ama her şey de cehennemden bir şube ve alevdir. İsteyen onların ateşten şehvet cennetini seçer, isteyen de “cehennem” olarak sundukları Şeriat-ı  Garray-ı Ahmediye’nin ebedi mutluluğunu!

  D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci