HABERİN VAR MI ÖLECEĞİNDEN?

D. Ali TAŞÇI

 

            1981 yılında, Karadeniz Bölgesi’nin bir köy okulunda sınıf öğretmenliği yapıyordum. Babamın yardımı, benim küçücük birikimimle beş yaşında bir otomobili zar zor aldık. Köyde iki üç tane eski ciplerden var ve onlar köyün ihtiyaçlarını karşılıyor.

            Bir hafta sonu evime bir kızcağız geldi. Nefes nefese; “Hocam, annem ölüyor, onu doktora yetiştirelim, ne olur!” diye gözyaşlarına boğulup yalvarırcasına seslenince, ben olması gerekeni yaptım; alelacele giyindim ve arabamı çalıştırdım, kızcağız da peşimde. Hızla yaşlı hasta kadının evinin önüne gittik.

            Yaşlı kadın seksen yaşlarında. Kendinden geçmiş, hiçbir hareket yok. Gözleri kapalı, nefes alıp vermesi bile zor anlaşılıyor. Zoraki bir şekilde arabanın arka koltuklarına yatırıyoruz, kızı da yanında. Ön tarafa ise oğlu gelip oturuyor. Hızla kasabanın yolunu tutuyoruz. Yol boyunca kızının “anne” seslenişlerine hiç cevap vermiyor. Bunun dışında da kızı, annesinin, kendi kucağındaki başını kaldırıyor, yüzüne su serpiyor, fakat hiçbir hareket yok.

            Kasabaya kadar bu şekilde gidiyoruz. Hastanenin önüne gelince, oğlu hızla arabadan iniyor ve görevlilere haber veriyor. Görevliler de sedye alıp yanımıza geliyorlar. O zamana kadar hiçbir hayat emaresi görülmeyen yaşlı hastada bir kıpırdanma hissediliyor. Arabadan alıp sedyeye naklederlerken, hastanın başörtüsü biraz açılıyor.

            Bundan sonraki hareketlerine ben dikkat kesiliyorum: O zamana kadar bir ölü gibi arabada yatan hasta, birden can getiriyor ve sağ elini zoraki şekilde kaldırmaya çalışıyor. Hepimiz dikkat kesiliyoruz. Yol boyunca hiç hayat emaresi göstermeyen kadın, bir anda can getiriyor! Başından hafifçe açılan başörtüsünü başına doğru çekmeye çalıştığı belli oluyor. Kızına yardım etmesini söylüyorum. Kızı, annesine başını örtmesi için yardım ediyor ve o yaşlı kadının başı örtülüyor. Başının örtüldüğünü hissedince derinden bir “ohh!” çekiyor ve dudakları kıpırdıyor. Son nefesini Kelime-i Şahadet’le birlikte veriyor!

            Ümmi bir kadın, okur- yazar değil. Şimdi buna “cahil” mi diyeceğiz? Bu nasıl bir iman, bu nasıl bir aşk ve bağlanış? Mevlâna; “Ahiretten haber vermeyen hiçbir şey ilim değildir.” derken ne kadar da haklıdır. Cahil kim? Sonsuzluğa göre kendini donatmayan.

            Bir yerde baraj yaparsınız ve bu barajın bir giderini bırakırsınız. Önünü tamamen kapatırsanız, suyun şiddeti kapakları çatlatır ve baskınlara yol açar.

            İnsan dünya barajında yaşıyor. Dünya barajının sonsuza açılan yolu ahirettir. Bu yolu kapatırsa insan, ruhen boğulur. Ruhen boğulmuş insanlar, dünya iktidarını ele geçirirlerse, herkesi kendileri gibi yapmaya çalışırlar. Ruh yolunu kapatarak “nefsi emmare imparatorluğu- cehalet imparatorluğu” kurarlar.

            Çıkmış biri konuşuyor; 4-6 yaş grubu çocukların gittiği Kur’an Kursları için, “orta çağ zihniyeti, bilim dışı kurumlar” gibi ifadeler kullanmış.  Sen ne bilirsin bu işi be adam? Maddenin nasıl atomu varsa ve atom patlayınca kıyametler kopuyor ve madde özelliğini kaybediyorsa; insanın atomuna da “fıtrat” denir. O fıtrat daha küçüklüğünde, yaradılış doğrultusunda terbiye edilmezse, sonra birileri çıkar, “orta çağ..” der ve ruh atomunu patlatır, insanları da yaradılış gerçeğinden uzaklaştırarak “fitne imparatorluğu”nun ateşine odun taşır.

             Ben kırk altı yıllık eğitimciyim; bilgim ve gözlemlerimle diyorum ki, anne karnından itibaren manevi telkin, bilgi ve davranışlarla büyütmediğiniz çocuklarınız, hem kendileri için, hem de insanlık için problem oluştururlar. Bugüne kadar neyi, fıtratı doğrultusunda ihya ettiniz de bugün söylediğin doğru olsun? Mutlaka çocuklarımıza manevi dünyamızı, onların anlayacağı bir dille öğretmek, sezdirmek ve bu yolda eğitmek, iki dünyalarının da sağlıklı olması için kaçınılmazdır, diyorum. Sen barajını kapatabilirsin, fakat bu milletin çocuklarının pınar sularıyla susuzluklarını gidermelerine karışamazsın!

            Biliyoruz; fırsat bulduğunuz anda hiç zaman kaybetmeden 28 Şubatları tekrar geri çağıracaksınız; fakat artık bu millet, iktidarı ve de geçmiş günlerinizdeki gücü size vermeyecektir.

            “İmandır o cevher ki, İlahi ne büyüktür.

            İmansız olan paslı yürek sinede yüktür.” (Mehmet Âkif)

            D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci