Kabuğun incelerek, için olgunlaştı Ahmet!

D. Ali TAŞÇI

Hz. Mevlâna Mesnevi’sinde şöyle der:
“Avlanırken senin işine yarayan ancak köpektir, yani nefsindir. Bu nefis köpeğini fazla besleme, önüne az kemik at. Çünkü köpek doyunca azgınlaşır, emrine uymaz, karnı tok olduğu için avın arkasından koşmaz.
İmanlı bir kişi bir yerde altın bir put bulsa, onu puta tapanlar alsın diye bırakır gider mi? Onu alır, ateşe atar eritir ve onun eğreti olan putluk şeklini değiştirir.
Böylece de altındaki put şekli kalmaz; çünkü şekil, suret manayı arayanlara engel olur ve yollarını vurur. Sen şekilde, surette kalırsan puta tapıyorsun demektir. Her şeyin suretini bırak, manaya bak.”
Kadın, aynanın karşısında saatlerce süslenerek sokağa çıkıyor; vitrin camlarında endamını seyrediyor ve kendini seyrettiriyor. Bunun adı, surete yolculuğun davul zurnayla başlangıcıdır.
Erkeğin toprağa basışında gücünün, kuvvetinin ve kibrinin sesi duyuluyor. Yüzünde gururun kabaran izleri ilahlaşarak bakışlarına yansıyor.
Kocaman insanlar TV ekranlarında, gazete sayfalarında en iğrenç dedikodularına “bilimsellik” kılıfı takarak arz-ı endam ediyorlar. Birilerine faydası olsun diye mi? Ne gezer! Ben de söyledim, yazdım diye nefislerini putlaştırıyorlar.
Eskiler put yaparlar ve ona taparlardı. Sonra da onu bir kenara atarlardı. Yani o puttan kurtulmak çok zor da değildi, çünkü insanın dışındaydı. Şimdiki putçuluk insanın içinde, nefsinde. Demir kızdırılınca ateş olur, dokunanı yakar. Bunun gibi, içi ve dışı nefs ateşine dönüşen insana da yaklaşılamıyor; zaman zaman hepimizi bir biçimde yakıyor.
Hakikat adına insan davranışlarına bir göz atın; devletleri yöneten koca koca adamlar, acaba milletlerini şekilden, suretten, yani put ve putçuluktan uzak tutmak için mi çaba harcıyorlar, yoksa milletin başına yeni ve çeşitli nefs putu mu dikiyorlar?
Bana kalırsa, biz Müslümanlar, dünya devletlerini, onların yöneticilerini, söylemlerini; hatta içimizdeki uzantılarını çok ciddiye alıyoruz. Allah’ın “pislik” dediği şeyleri adeta kutsuyoruz. Çelişkimiz işte burada.
Eurovision yarışması yapılıyor ve Türkiye buna katılıyor; sana ne bundan? Senin sonsuzluk anlayışına ne katkısı olmuş bunun? Hayatın, sonsuzluk anlayışına göre düzenlenmesinden, şekil kazanmasından başka ne anlamı vardır? Sonsuzluğu vuran her şeyin put olduğunu ne zaman anlayacağız?
Daha fazlasını söyleyeyim; üniversiteler, bilimler, teknoloji vs… Dünyanın tümünü teknolojik cennete çevirseler, nefsi putlaştırıyor ve insanı Rabbinden uzaklaştırıyorsa, bunun müslümanın gözünde bir anlamı olabilir mi?
Bilim ve teknoloji de Allah’ın ayetlerinden birer ayettir ve hayatı kolaylaştırır. Bunlar put oluyor ve ebedi hayatın yolunu kesiyorsa, bu putlara evet mi diyeceğiz? Binecek olduğumuz uçak düşecek ve öleceksek, gidecek olduğumuz mesafeyi aylarca yaya olarak gitmeye razı olmaz mıyız?
Ben kendi hesabıma, bir dağın başındaki bir ağacın kovuğuna dişlerimi geçirip ölümümü beklerim de bu putlara ve putçuluğa “evet” demem!
Her çağın bir putu, bir gözdesi vardır. 19. asrın putu Pozitivizm- Materyalizm’di. “Bilimsellik” adı altında putlar şekil değiştirince onlara tapınmak caiz mi oluyor? Ya sonsuz aleme bizi götürmeyen “bilim”in bize ne faydası vardır? Her dönemin putları, kendi çağlarında “bilimsel” idiler, bunu unutmamak gerek. Minareyi çalan kılıfını hazırlar.
Bu yazıyı kaleme alırken, tam burada, çok sevdiğim Ahmet kardeşimin telefonu çaldı. Ahmet, fiziken yakışıklı, işi yerinde, mükemmel bir aile kurmuş güzel bir insan. Ne var ki, birkaç yıl önce aniden tüm vücudunun sinirleri boşalıyor ve bir anda yürüyemez, hareket edemez hale geliyor. (Şimdi Allah’ a şükür, durumu epeyce iyi.) Bana telefonda dediği şu oldu: “Hocam, şu işe bakınız ki, Ya Rabbi, bana bu kadar mutluluk verdin, adeta mutluluk denizinde yüzüyorum, dedim, içimden geçirdim, iki saat sonra ellerim, ayaklarım tutmaz oldu.” Ben de ona dedim:
“Sevgili Ahmet’im, sen yakışıklıydın, aile mutluluğun yerindeydi, işin dört dörtlüktü. Bütün bunları galiba fazla büyütebildin. Allah seni çok sevdiği için kendinden başkasına gönül vermeni ve mutluluğu O’nun dışında aramanı istemedi ve yalnızca kendisine kul olmanı irade buyurdu ve hastalıkla seni korudu.
Hz Mevlâna konu ile ilgili olarak şöyle der: “İnsanları Hakikat’e götüren yolda iki büyük engel vardır; biri mal, biri de sağlıktır.” Buna Firavun’u örnek verir; çünkü der, o uzun hayatı müddetince mal ve mülkün sahibi oldu ve hiç hastalanmadı. Bu nedenle kendisini üstün görerek, “Ben sizin en büyük rabbinizim.” dedi. Firavun nefsini putlaştırdı, insanları da bu puta secde etmeye çağırdı. Ama ya Musa; buna “hayır!” dedi.
Sevgili Ahmet, hastalığının büyük bir nimet ve put kırıcı olduğunu bilmeni isterim. Bunun ne anlama geldiğini mahşer günü gördüğünde başın secdeden kalkmayacaktır.”
Ahiretimizi tıkayan, Allah ile aramıza perde olan her şey puttur ve ondan kaçınmak gerekir. Hayatımız mantı gibi ruhumuzu sardığı zaman, yani öldüğümüzde, onu kucaklayanlardan mı olacağız, yoksa ondan kaçanlardan mı?
Huzurun “Hu”sunu alırsanız, geriye yalnız “zur” kalır ki, onun da bir anlamı yoktur. İslam, hayata anlam kattığı için mukaddes ve huzur veren bir din. Putçuluk da anlamsız bir şey olduğu için çirkin.