Karayılan niçin serbest bırakıldı?

TSK'ya tercümanlık yapan Beğler: Karayılan ve Bayık yakalandı ama yukardan emir gelince serbest bırakıldı.

Güneydoğu'da uzun yıllar TSK'ya tercümanlık yapan, Genelkurmay'a bağlı Özel Kuvvetler'in yanı sıra Jandarma İstihbarat Teşkilatı'nda da görev alan Yıldırım Beğler, terör örgütü PKK konusunda ilginç açıklamalar yaptı.

Beğler'in iddiaları, PKK'nın derin ilişkileri konusunda önemli ipuçları veriyor.

YAKALANDILAR ANCAK EMİR GELİNCE
SERBEST BIRAKILDILAR!

Abdullah Öcalan hariç, Murat Karayılan ve Cemil Bayık gibi PKK'nın en üst düzey elebaşlarını Kuzey Irak'ta yakaladıklarını söyleyen Beğler; ancak yukarıdan gelen bir emirle serbest bıraktıklarını savunuyor.

Bölgede birçok kere PKK'ya göz yumulduğuna; hatta çoğu kez örgüte yardım edildiğine şahit olduğunu söyleyen Beğler şöyle konuşuyor: "İstesek PKK'yı bitirirdik. Bitirmedik, çünkü bizim işimize geliyordu. Biz derken, Özel Kuvvetler... PKK'ya erzak veriyorduk, ilaç veriyorduk. PKK'ya silah veriyorduk."

PKK ELEBAŞLARININ SERBEST BIRAKILMASINA ŞAHİT OLDUM

Oslo'da Cihan'a verdiği mülakatta, Kuzey Irak'ta TSK adına ajan olarak görev yaptığı dönemde Murat Karayılan'dan Cemil Bayık'a kadar birçok üst düzey PKK'lının yakalandığını savunan Beğler, şu önemli ayrıntıları ekliyor: "Kuzey Irak'ta M. Yarbay'a bağlı olarak çalışıyorduk. M. Yarbay da o dönemde Şırnak Tugay Komutanlığına bağlıydı. 92 yılında Apo hariç hepsini yakaladık. Ne yaptılar? 'Aman Türkiye'ye götürmeyelim, beklesin' dediler. Buna ben bizzat şahit oldum. Başlarında nöbet tutanlar arasında ben de vardım. PKK'nın bütün merkezi kadrosunu Zaho'daki Talabani'nin karargâhı olan komite denilen yere getirdik. Burada bu gece kalsınlar, yarın götürelim şeklinde yukarıdan emir aldık. Başlarında biz duruyorduk. Daha sonra bir emir daha geldi: 'Siz çekilin, Peşmergeler onları korur, yarın erkenden götürürüz.' dediler."

Yakaladıkları PKK'lıları gece Peşmergeler'in korumasına bıraktıklarını, fakat sabah geldiklerinde hiçbirini göremediklerini ve kendilerine "Kaçtılar" denildiğini kaydeden Beğler, "Bir baktık Süleymaniye'ye Zala kampına gitmişler. Talabani almış götürmüş." diye konuştu. PKK elebaşlarının âdeta serbest bırakılarak terör örgütüne büyük fırsat verildiğini söyleyen Beğler, şu anda Ergenekon davasında yargılanan bir subayın da bu ihanetin içinde olduğunu öne sürüyor.

4 BİN KALAŞNİKOFU, PKK'YA 'KIZILAY YARDIMI' OLARAK GÖNDERDİK

Silahsız haldeki bu kaçak PKK'lılara silahların da yine asker eliyle ulaştırıldığını savunan Beğler, Macaristan'dan gelen 4 bin Kalaşnikof ile teröristlerin tekrar silahlandırıldığını söylüyor. Beğler şöyle devam ediyor: "Bu silahlar 2-3 sene limanda kalmış ve bize gelmişti. 'Bunları bir şekilde, ortaya çıkmayacak şekilde, PKK'ya ulaştırın' emri geldi. 4 bin tane keleş. Şu anda bir PKK'lıyı dağdan al, elindeki keleşi al, bak. Keleşin kabzaları kahverengi. Seri numaralarının hepsini silmişiz biz. Hiçbirinin seri no'su yok. PKK'nın elindeki keleşlerin seri no'su yok. Kabzaları kahverengi olan dipçiği de böyle içeri doğru."

Binlerce kalaşnikofu PKK'ya ulaştırmak için nasıl bir yol izlediklerini de şu şekilde açıklıyor Yıldırım Beğler: "Sıfır kutularda bunları kamyonlara yükledik. Üzerine de battaniye koyduk. Bir de Kızılay'ın bayraklarını yapıştırdık. 'Bunlar Kızılay'ın yardımı' şeklinde lanse ettik. Zaho'da bu silahları Barzani, Talabani ve korucu A.U. yoluyla PKK'ya ulaştırdık."

Bütün bunların Genelkurmay emriyle yapıldığı iddiasında ısrar eden Beğler, "Biz kimiz ki orada? Biz komple Mete'nin (Ergenekon sanığı L.G.) emrindeyiz. Mete de E. paşanın emrinde. O da Genelkurmay'dan direkt emir alıyordu." diyor.

ASKERE SALDIRIP, PKK SÜSÜ VERİYORDUK; ORTALIĞI KARIŞTIRDIKTAN SONRA EVLERİ BASIP İŞKENCE YAPIYORDUK

Görev yaptıkları dönem içerisinde PKK ile iç içe olduklarını ileri süren Beğler, PKK'nın üst yönetimiyle bazen buluşup yemek bile yediklerini anlatıyor. Doğudaki birçok kargaşayı kendilerinin çıkardığını öne süren Beğler, şöyle devam ediyor: "PKK gelip de şehrin içinde falan çatışma yapmıyordu. Bakardık biz ortam sakin, çatışma yok. 'Ortamı kızdırın' diyorlardı yukardan. Bizden 2-3 kişi çıkıyordu. Roketatarları atıyordu. (Ergenekon sanığı) L.G. diyordu ki, 'Silopi'yi kızdırın biraz.' Kızdırın derken tepeye çıkıyorduk iki roket alayın bahçesine salıyorduk. İki roket saldık mı hemen koş gel karakola. Herkeste silah vardı. Millet sanıyordu ki bunu (askere saldırıyı) PKK yaptı. Herkes silahını havaya ateş açarak sevinç gösterisinde bulunuyordu. Ortalık toz dumana karışıyordu yani. Ondan sonra biz ne yapıyorduk? Tankları çıkarıyorduk, evleri basıyorduk. Evlerden silah mermisi çıkıyor haliyle. Milleti topluyorduk, işkence yapıyorduk, asıyorduk, kesiyorduk. Bu yani. Ortalık kızıştırmak bu."

HİZBULLAH DA BİZE BAĞLIYDI

Beğler ayrıca,14 sene boyunca Habur'la Silopi arasındaki 15 kilometrelik mesafeyi her gün elini kolunu sallayarak geçtiğini, gecenin ikisinde bile PKK'lıların evine asker elbisesiyle girip çıktığını savunuyor. PKK'lılara her türlü desteği verdiklerini de sözlerine ekleyen Beğler, "PKK'nın ilacı bitseydi, bildiriyorduk komutana. Komutan da diyordu: 'Şu iki koli ilacı götürün, Cudi'nin eteklerinde iki PKK'lı gelecek, onlara verin. Onlar da size zarf verecek, zarfı alın.' İşte toplantı ne oldu, kongre ne oldu; bunlarla ilgili notlar, bilgiler. Yani tamamen PKK da bizim bir kuruluşumuz gibi." diyor.

Bölgede terör estiren Hizbullah konusunda ise şu ifşaatı yapıyor Yıldırım Beğler: "Hizbullah da bizim emrimizdeydi. Hadi Birge vardı, Hizbullah'ın Silopi sorumlusu. O da bizim emrimizdeydi. Herkes Hizbullah diye biliyordu ama bizim emrimizle hareket ediyorlardı. Bunlar 10-15 kişilerdi."

ERGENEKONCU KOMUTANLAR HÂLÂ GÖREVDE VE ÇOK GÜÇLÜLER; TANIDIKLARIM VAR; AMA SÖYLEMEYE KORKUYORUM

Yıldırım Beğler'e, Ergenekon iddianamesinde ismi geçmeyip de kendisinin bildiği "Ergenekoncu" subay var mı diye soruyoruz. Aldığımız cevap şaşırtıcı: "Var da, şu anda isimlerini söyleyemem. Niye? Çünkü hâlâ çoğu görevde, çok faaller ve çok güçlüler. Çekiniyorum biraz açıkçası. Ailem için çekiniyorum biraz, kendim için değil. Çocuklar var, akrabalar var, yeğenlerim var Türkiye'de; onlar için. Şöyle diyebilirim: 2 general var, 1 yarbay var, 1 albay var. Bunlar yüzde 100 ergenekoncu, hâlâ da faaller. Onlarca da başçavuş var, onlarca."

"O SAVCI ABDULLAH GÜL'ÜN AKRABASIYSA, PARÇALARINI KAYSERİ'YE GÖNDEREYİM DE GÖRSÜN!"

Bölgedeki kanunsuzlukları anlatırken ilginç bir hadiseden daha söz eden Yıldırım Beğler, 2000 yılında çantasından uranyumla ilgili belgeler çıkan Irak asıllı bir Danimarka vatandaşını Habur Sınır Kapısı'nda gözaltına aldıklarını ve konuşturmak için bu şahsa iğne vurulduğunu dile getiriyor. "Ancak, iğnenin dozunu fazla kaçırınca adam felç oldu. 47 plakalı Renault model arabayla Silopi terminaline bıraktık." diyen Beğler, bu şahsın daha sonra Türkiye aleyhine dava açtığını anlatıyor.

Ancak 2005'te Silopi Cumhuriyet Başsavcısı Talip Demirezen'in bu konunun üzerine gittiğini dile getiren Beğler, şöyle devam ediyor: "S1 timinden E. Başçavuş, 'Ne var ne yok? Yıldırım nedir bu? Savcı ortalığı karıştırıyor' dedi. Ben de ona, 'Bu savcı Kayserili. Dedikoduya göre sırtı sağlam, Abdullah Gül'ün akrabası diyorlar' dedim. E. Başçavuş da, 'Bu adam Abdullah Gül'ün akrabasıysa, ben onu bir uçurayım da parçaları Kayseri'ye düşsün' dedi. Ertesi sabah Atilla Başçavuş ona siyah bir poşetin içinde bombayı getirdi. Bomba saat 7'de patladığında ben de, 'Ne oldu?' diye sordum, 'Savcının arabasına bomba koymuşlar; ama savcı kurtulmuş' dediler."

DEMOKRASİ İÇİN KONUŞUYORUM

Son yıllarda Türkiye'de bu tür kanunsuzlukların iyice azaldığına vurgu yapan Beğler, daha önce kanun diye bir şeyin olmadığını, AK Parti hükümetiyle kanunların işlemeye başladığını dile getirerek şunları ifade ediyor: "Ben kendim kanundum daha önce. Herkes bir kanundu. İsteyen alırdı şüpheliyi içeriye. 5 dakikada emrini verirdi; idam edin, asın, kesin veya serbest bırakın. Bu hükümet demokrasi için çalışıyor. Biz ise tam tersiydik, bir nevi demokrasiyi ortadan kaldırmaya çalışıyorduk."

Kimseyle bağlantısı olmadan, kimseden emir almadan konuştuğunun altını çizen Beğler, "Şu anda konuşmamın tek nedeni var. Sadece demokrasi için konuşuyorum. Bu tren rayına otursun ve demokratik bir ülke olalım, Avrupa gibi olalım diye konuşuyorum. O kadar yıl bu halka zulmettik. Ha Kürt, ha Arap ha Türk ne olacaktı yani? Bak burada (Norveç) herkes eşit şartlarda yaşıyor. Herkes okuluna gidiyor, herkes parasını alıyor, kimse kimseye bir şey yapmıyor." diyor.

YURT VE DÜNYA Haberleri