Mazereti boş olanın nedameti bol olur…

Yusuf KAMBUR

 

“Dinlerini oyun ve eğlence hâline getirenleri, yaptıklarıyla

baş başa bırak ve bu Kur’an ile onları uyar ki, ilâhî buyruklara başkaldıran insan, işlediği günahlar yüzünden 

Hesap Günü büyük bir felâkete sürüklenecektir ve o zaman, 

Allah’tan başka ne bir dost bulabilecektir kendine,

ne de bir şefaatçi!...”(En’am: 6/70)

“Bu dünyada ibadete zaman bulamayanların ahirette nedamete/pişmanlığa çok zamanları olacak…”

Orada namaz yok, oruç yok, geçim derdi, seçim derdi yok. Ticaret, alış veriş, koşuşturmaca, yetiştirmece yok. Yirmi dört saat, yedi gün, elli iki hafta, elli yıl iman, ibadet, itaat, salih amele “zaman bulamayanlar”, yoğunluğu ve yorgunluğu bahane edip kulluk vazifesine yol bulamayanlar hiç merak etmesinler yakında (ölüm gelince) “pişmanlık için çok zamanları olacak.”

“… Böylece Allah, yaptıkları o çirkin işleri onlara, kendileri hakkında derin bir üzüntü, pişmanlık ve hayal kırıklığı olarak gösterecektir.”(Bakara: 2/167)

Ramazansız (Ramazanı semtine yaklaştırmayan) Müslümanlar,

Oruçlu fakat Kur’an’ sız Müslümanlar,

Oruçlu ve fakat namazsız Müslümanlar,

Oruçlu, namazlı fakat camisiz Müslümanlar,

Oruçlu fakat sahursuz Müslümanlar,

Oruçlu, namazlı, sahurlu ama şuursuz Müslümanlar…

Oruç tutuyor musunuz?

Elhamdü lillah tabii ki tutuyoruz.

Bizi ne sandın, biz gâvur muyuz?

Estağfurullah öyle bir şey demedik. Peki,

Namaz kılıyor musunuz?

Hayır. Namazla orucun ne alakası var?

Kur’an okuyor musunuz? Hani mukabele okuma, dinleme, televizyondan dahi olsa… Kur’an bu ayda “diri/canlı olanları uyarmak, yol göstermek için indirildi ya”(Yasin: 36/70)

Yok, bizim hanım mukabeleye gidiyor…

Teravih namazına gider misiniz?

Hiç gitmedik. O “sünnet değilmiş!” zaten… Efendimiz (sav) “gece ibadetini size tavsiye ediyorum” buyurmuş da ondan söyledim.

Sahura kalkıyor musunuz?

Şimdi günler kısa, sahura kalkıp uykuyu bölmeye ne gerek var.          Geç saatlere kadar oturuyor, yemeğimizi yiyip yatıyoruz…

Fitre, Fidye, Zekâtınızı kime veriyorsunuz?

Kardeşim baktım da çevreme, akrabalarıma, komşularıma hiçbiri “fakir değil.” Kimi tembel, çalışmıyor, kiminin emekli maaşı var.  Öteki kocasının maaşını alıyor.  Fakir yok ki!!!!

İftar sofranızda bir fakir, yetim, ihtiyaç sahibi oluyor mu?

Etrafımızda öyle birileri yok.

Bizim Ramazanda güzel bir geleneğimiz var.

Akrabalar, dünürler her akşam birinin evinde toplanır, sohbet halkamızı kurarız… Ramazan ayının böyle güzel tarafı var bizim için…

Ne diyelim Allah kabul etsin!!!!!

Rabbim gani gani rahmet eylesin Mehmet Akif’e. Kitabın ortasından konuşurdu hep. “Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek.”
derdi. Gerçi onun sözü de, üslubu da harikaydı.

Allah Teâla’nın “imanla müşerref kıldığı Müslümanlar” bu şeref ayından kâmil manada istifade etmek için var güçleriyle say-u gayret göstermeli değil miydi? Nerede say, nerede gayret? Ortada görünen bir şey varsa hayret üstüne hayret…

Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile...
Âlem aldatmaksa maksat, aldanan yok, nafile!
Kaç hakiki Müslüman gördümse, hep makberdedir;
Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir!

Doğru söylemiş, çok çok doğru söylemiş merhum. Ne Müslümanlar türedi ahir zamanda…

 “Sen haline şükret hocam… On bin kişilik Merkez camilerinde cemaat sayısı 4-5 saftan öteye geçmiyor. 100 kişilik mahalle ve köylerde üç beş kişiyle teravihler kılınıyor…”

Nerede Müslümanlar?

Ne işle meşgul Müslümanlar?

Hangi hayati meseleyi çözmede Müslümanlar?

Hangi bahaneler üretmede Müslümanlar?

“Müslümanlık bizden evvel böyle zillet görmedi! Hâlimiz bir inhilâl etmiş vücudun hâlidir…” (Bozulmuş, çözülmüş, parçalanmış) bir vücut gibiyiz maalesef…

Sonra da “bereket yok, huzur yok, tatmin yok, tadı tuzu yok, ah eski Ramazanlar ne günlerdi…”