Mesut Yılmaz: 'Memlekette adalet kaldıysa'

Osman YAZICI

 

 

Sevgili Okurlarım; dört bakanla ilgili Yüce Divan tartışmaları sürerken, kamuoyu eski başbakanlardan Mesut Yılmaz’ın ne düşündüğü merak konusuydu.

Kendilerinden randevu talep ettim. Görüşebilseydim, iyi bir gazetecilik yapmış olacaktım. Kamuoyunun merakını giderecektim.

Meslektaşım, değerli dostum, Sözcü yazarı Saygı Öztürk, yine hepimize fark attı ve güzel bir gazetecilik olayı gerçekleştirdi. Mesut Yılmaz’a ne kadar haksızlık edildiğini bir kez daha kamuoyuna hatırlattı.

Kendilerini kutluyorum.

Mesut Yılmaz, AKP hükümeti tarafından Yüce Divan’a gönderilen ve bütün icraatları didik didik araştırılan ve aklanan, tek başbakandır.

Yılmaz’ı siyasi hesaplar yüzünden Yüce Divan’a gönderenler, kendileri hesap vermemek, Yüce Divan’a gitmemek, ya da göndermemek için verdikleri mücadele doktora tezi niteliğindedir.

Kaçış yok. Günü geldiğinde, şartlar değiştiğinde herkes hesabını verecektir.

Mesut Yılmaz’a haksızlık edenlere tekrar duyuruyorum.

Mesut Yılmaz’a bunu reva görenler, bırakın hesap vermeyi, bugün yapılanların karşısında, nasıl can vereceklerini merak ediyorum.

TBMM Yolsuzluk Komisyonu başkanına bir sorum olacak.

Kastamonu Emniyet Müdürü Sami Uslu, önce İzmir Emniyet Müdürü olarak atandı.32 gün sonra görevinden alınarak, Ankara’ya çekildi.

Bu operasyon neden yapıldı? Elinde birileriyle ilgili bir belge olduğu, Kastamonu’dan ayrılmadan önce bir medya mensubuna” görevden alınırsam bunu yayınla” dediği, İzmir’e terfi edince de ”Aman yayınlama” diye belgeyi geri aldığı söyleniyor.(İddiaları var)

Görevden alınmasında, bununla bir ilgisi var mı?

İddialar doğruysa, belgeler varsa, bunlar kiminle ilgiliydi?

Hazır kurulmuş bir komisyon varken, bunu da bir araştırsanız.

Bizde merak ediyoruz.

***

 

Saygı Öztürk’ün yazısını aynen veriyorum.

Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz, Türkbank ihalesine müdahale ettiği iddiasıyla Yüce Divan’da yargılandı. Yüce Divan’a sevk eden ise Recep Tayyip Erdoğan‘dı. Bugün yaşananlar, o gün yaşananların yanında “hiç” kalıyor.
Olay şöyle gelişmişti: Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, Türkbank’ı satışa çıkardı. Yılmaz, bankanın üç talibiyle de görüştü. Kendilerine “Bankada, devletin 480 milyon dolar kadar bir parası var. Dolayısıyla 500 milyon doların altında teklif verirseniz, Başbakan olarak bu satışı onaylamam” dedi. “Görevi kötüye kullanmak” iddiasıyla Yılmaz hakkında kurulan soruşturma komisyonu Yüce Divan’a sevk edilmesini gerektirecek bir durum bulamadı.

 

“BENİ YÜCE DİVAN’A SEVK EDİN”

AKP hükümeti kurulduğunda, bu kez aynı konuyla ilgili “ihaleye fesat karıştırmak” iddiasıyla hakkında soruşturma açıldı. Bu karar verildiğinde Yılmaz milletvekili de değildi. Soruşturma komisyonunun hangi maksatla kurulduğunu ve ne karar vereceğini çok iyi biliyordu. Soruşturma komisyonuna gitti ve “Beni Yüce Divan’a sevk edin, meseleyi orada konuşmak istiyorum” dedi.
Yüce Divan’dan “İhaleye fesat karıştırma yoktur. Çünkü siyasi veya ticari bir menfaat söz konusu değildir” kararı çıktı. Zaten ihaleye katılan firma yetkilileri de, Yılmaz‘ın kendilerinden hiçbir parasal talebi olmadığını söylemişlerdi. Yüce Divan “ihaleye fesat karıştırma yoktur ama bir başbakanın ihaleye doğrudan doğruya müdahil olması ve onlara devletin lehine bile olsa fiyat telaffuz etmiş olması görevini kötüye kullanmaktır” diye yorumladı. Oysa son yıllarda başta Sabah gazetesinin satışı olmak üzere bir çok satışın içinde Başbakan ve bakanların, Yüce Divan kararına rağmen yer aldığı sıkça gündeme getirilmişti. Yılmaz‘a, ihaleye katılacak kişilerle görüştüğü için ceza verildi. “Rahşan Affı” olarak bilinen yasa kapsamına girdi. O aftan yararlanan yalnız Yılmaz değildi. Recep Tayyip Erdoğan da, belediye başkanlığı dönemindeki davalarından aynı şekilde yararlanmıştı.

 

“İKTİDAR VE MUHALEFETE TEŞEKKÜR”

Mesut Yılmaz, yıllardır basına bir açıklamada bulunmuyor. Yolsuzluk, rüşvet iddialarıyla 4 bakan hakkında TBMM’de kurulan Soruşturma Komisyonu, bakanlarla ilgili kararını önceki gün verecekken, üzerlerinde kurulduğu öne sürülen baskılar sonucu 5 Ocak’a erteledi. Peki, yaşanan süreci deneyimli siyasetçi eski Başbakan Mesut Yılmaz nasıl yorumluyor. İşte Yılmaz‘ın SÖZCÜ’ye açıklamaları:
“İki yıl önce size bazı açıklamalarda bulunmuştum. O günden bu yana hiçbir yerde açıklamada bulunmadım. Artık Türkiye’deki olayları yorumlamakta ciddi zorluk çekiyorum. Sadece izliyorum. Yaşananları aklım havsalam almıyor.
5 yıl kadar önce ben milletvekiliyken, TBMM’de Yüce Divan meselesi gündeme getirildiğinde bir konuşma yapmıştım. O konuşmamda da söyledim: İcra makamında bir gün bile oturanlar bunu hesabını her zaman vermek durumundadır. Hatta o konuşmamda, beni Yüce Divan’a gönderdikleri için iktidar ve muhalefet partilerine teşekkür ettim.”

 

“OYALAMALARI ANLAYAMIYORUM”

“Doğrusu ortada bu kadar ciddi iddialar varken, oyalamaları anlamakta ciddi zorluğum var. Galiba bizim değerlerimiz artık alt-üst oldu, her şey artık maziye karıştı. Olayları yorumlamak için hiçbir etik değer, hiçbir akıl ölçüsü kalmadı. Haklarında bu kadar önemli iddialar bulunan kişilerin, Yüce Divan’a gönderilmelerini kendilerinin talep etmeleri gerekir. TBMM’de kürsüye çıkıp, ‘Adalette aklanmak istiyorum, Yüce Divan’a sevki talep ediyorum’ açıklamasında bulunmaları en doğru olanıdır.
Hakkımda soruşturma yapıldığı dönemde Bülent Ecevit‘in başbakan olarak görev yaptığı koalisyon hükümetinde parti genel başkanı olarak ben sırf hakkımda böyle bir soruşturma var diye hükümette görev almadım. Soruşturma komisyonunun beni aklayan raporundan sonra Bülent Ecevit, Başbakan Yardımcısı olarak beni hükümete davet etti ve yardımcısı olarak göreve başladım. Meclis’te reddedilmesine rağmen, AKP hükümeti döneminde aynı konuda başka bir gerekçeyle beni Yüce Divan’a verdiler. Bağımsız milletvekili olduğum dönemde kürsüye çıkıp, beni Yüce Divan’a gönderenlere teşekkür ettim.”

 

“BUNLARIN YAPTIĞI SUÇ”

“İki yıl süren dava sonucunda Yüce Divan hakkımda ‘Kamunun lehine olsa bile başbakan ya da bakanlar ihaleye katılanlarla görüşmez’ dedi. O görüşmelerimle maddi menfaat elde etmediğimi, ihaleye fesat karıştırmadığımı gördüler. Yüce Divan’da çoğunluk, ‘velev ki kamunun lehine bile olsa hükümet yetkilisi ihaleye katılanla görüşemez’ derken, karara muhalefet edenler ise ‘o görüşme kamu lehineyse görüşebilir’ değerlendirmesini yaptı. Dolayısıyla ‘ihaleye fesat suçu’ndan aklanıyorum, ama ihaleye katılacaklarla görüştüğüm için ceza alıyorum ve bu ceza da erteleniyor.
Başbakan ve bakanların, kamu yararı olsa bile ihaleye katılacaklarla görüşemeyeceği yolunda Yüce Divan’ın kararı var. Bugün bırakın ihalelere katılanlarla görüşmeyi, bırakın kamu lehine olmasını, bunlar bir medya organını kimin satın alacağı konusunda bile baskı yapıyor ve bizzat devreye giriyor. Bunların yaptığının suç olduğunu Meclis konuşmalarımda da söylemiştim, bugün de söylüyorum.”

 

“MEMLEKETTE ADALET KALDIYSA”

“Dolayısıyla, ne haklarında soruşturma yapılan eski 4 bakanın tavrını, ne AKP’nin tavrını, ne hükümetin tavrını anlamakta zorluk çekiyorum. Ortada bir yanlışlık varsa bile kendilerinin yargıya gitme talebinde bulunmaları lazım. Ancak basına yansıyanlardan anlıyorum ki ortada önemli belge ve deliller de var. Soruşturulan 4 eski bakanın çıkıp, ‘Bizim hakkımızda adaletin karar vermesini istiyoruz’ demeleri lazım. Tabii memlekette adalet kaldıysa, adalet bırakıldıysa… Benim zamanında gördüğüm, şimdi de gördüğüm TBMM’deki soruşturma komisyonları yargı görevi yapmasına rağmen her zaman siyasi karar almıştır. Dolayısıyla, soruşturma komisyonunun kararına gerek kalmadan ilgililerin kendilerinin talepte bulunmaları gerekir. Bu işin yargıya intikal ettirilmesi ve yargının karar vermesi lazım. Yargı karar vermeden ne suçludur, ne de suçsuzdur diyemem. Yargıya bunu götürmediğiniz zaman demek ki bir şeylerin üstünü örtmek istiyorsunuz. Yapılanlar anlayışımıza uymuyor