NAMAZ HAYATTIR VE HAYAT, NAMAZDAN İBARETTİR

D. Ali TAŞÇI

 

Bu Korona günlerinde, ev hapsini tattığımız şu zamanda, namazdan söz etmek istiyorum, var oluşumuzun beratı olan namazdan.

Mirac’ta, Rabbimiz tarafından, “En Sevgili”yle kullarına armağan olarak gönderilen bir kul olma beratıdır, namaz. Biz kulların, Mevlâ’mızın hediyesini geri çevirme gibi bir kabalığı olabilir mi? Hangi sevgili, sevgiliden gelen bir hediyeyi kalbinin içinde saklamamıştır ki? Bütün ön yargılarımızdan arınarak bir düşünürsek, gözyaşlarımızın bize yol vereceğine inanıyorum.

Kaldı ki Allah, bizim namazımıza muhtaç değildir; namaza, yani var oluşa biz muhtacız. Maddi nimetleri bize veren O; ama verdikleriyle beslenen O değil, biziz. Namaz da ruhumuzu doyurur, besler ve olgunlaştırır.

 Bir Müslüman’ın anlayışında namaz, candan da kıymetlidir. Ölüm, bedeni yok eder; ama ruh sonsuzluğa kavuşur. Namazsızlık ise, ruhu öldürür ve ebedi hayatı mutsuz eder. İnsanı mutlu eden ruhtur, ruhun şifresi de namazdır.

Bize kısa bir zaman için ve emanet olarak verilen hayatı nasıl ve nerede yaşıyoruz? Hayatı, namaza göre mi şekillendiriyoruz, yoksa namazı, hayatımıza göre mi? Eyvah, hiç kılmayanlardan mıyız yoksa namazı?

Atalarımızın kurmuş olduğu medeniyet şehirlerinin (Örneğin, eski İstanbul) ana caddelerinin kesiştiği dört yol ağızlarında ve şehrin en güzel yerinde Selâtin (sultanlar) camileri vardı; çünkü hayat namaza göre şekilleniyordu. Şimdi ana caddelerde bankalar var değil mi? Yaşamımız paraya göre şekilleniyor demek ki.

Müslim’de geçen bir Hadis-i şerif çok anlamlıdır: “Sabah namazının iki rekât sünneti, dünya ve dünyanın içindekilerden daha hayırlıdır.” buyuruyor, Sevgililer Sevgilisi Efendimiz (AS). Değer hükmümüzü kaybettik ve değersizleştik. Bu yabancılaşmamızın bedelini de değersizlere boyun bükerek ödüyoruz. Özgürlüğün adı namazken, şehvet çukurunda battıkça batan biçareleriz. Şu Müslüman anne ve babanın halini görmüyor musunuz: Kızını verecek olduğu delikanlının namazına değil de, evine, arabasına bakıyor! İnsan, hasreti ve sevgisi kadar değerlidir. Namaz, Allah’a özlemin beratıdır; özlemeyen özlenmez ki!

Yalnızca midelerini doyurduğumuz insanlar yüzümüze kustular, kusuyorlar. Ruhları namazla doyuma ulaşmış olanlar ise, insanlığa güneş gibi doğdular, doğuyorlar. Aslında güneş kaybolmuyor; dünyanın dönüşüdür, karanlığı doğuran. Namazla miraca çıkanlar hiç karanlığı yaşamazlar ki. Uçakla bulutların üzerine çıkanların şemsiye taşımaya ihtiyaçları yoktur; çünkü orada yağmur yağmaz.

Peygamberimiz (AS), sabahlara kadar namaz kılarak ayakları şişerdi. Onun bu haline yüreği dayanmayan Aişe validemiz (RA): “Ya Rasulallah, senin geçmiş ve gelecek tüm günahların bağışlanmışken neden bu kadar kendine eziyet ediyorsun?” diye sorar. Cevap can yakıcıdır: “Ya Aişe, bana verilen bunca nimetlere karşılık şükreden bir kul olmayayım mı?”

Abdullah b. Revaha, Peygamberimize gelerek: “Ya Rasulallah, diyar-ı küfre gidiyorum; bana ne tavsiyede bulunursunuz?”  deyince, cevap her çağın insanına ışık tutmaktadır: “Orda secdeni çoğalt!” Zor mekân ve zor zamanda insanı ayakta tutandır namaz!

Peygamberimiz (AS) bir başka Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyuruyor:
“Evinizin önünden bir nehir aksa, siz orada günde beş kez yıkansanız; vücut kirliliğinden bir şey kalır mı? Namaz da günde beş kez, ruhunuza bulaşmış kirleri öylece giderir.”

Namaz, insanı arındırır, arı duru yapar. Namazla arınmış olan insan evinde zalim olmaz; sokakta, iş yerinde zalim olmaz. Devletin başına geçtiği zaman da zulmetmez; çünkü onun ruh bahçesinde gül vardır, diken yoktur.
Bir sabah vakti, kuşlarla birlikte ruhumuzu uçurmaya ne dersiniz?

Camiler, mescitler kapanabilir; fakat evimizi mescit yapalım ve ailece namaz kılalım. Bu zamanları başka dönemlerde bulmak mümkün olmayabilir. Zamanın kıymetini bilmek erdemdir ve erdemlilerin işidir. Seher vaktini secdesiyle ihya eden bir insan, varlığın gözbebeğidir. Dünyanın tuşa geldiği bu zamanlar, çok kıymetli zamanlardır. Zamanın değerini bilenler, zamansızlık ortamında “hoş geldin”le karşılanacaklardır.

Şöyle bir soru gelir insanın aklına, zaman zaman:

“Bunca namaz kılan var, ama namaz kılanların birçoğu kötülük de yapıyor. Oysa Kur’an-ı Kerim, “Namaz, insanı kötülüklerden alıkor.” diyor. Bunu nasıl izah edersiniz?

Evet, her namaz kılan iyi değildir, ama Allah katındaki bütün iyiler namaz kılar. Beni her şoför Ankara’ya götüremez, yolda kaza yapabilir; ama beni Ankara’ya götürecek olan da mutlaka bir şoför olmalıdır.

Namaz kılmamak için mazeret uydurmak akıllıca bir iş değildir. Akıllılık, o aklı kim verdiyse, O’nun rızası doğrultusunda kullanmaktır.

D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci