Oruç tutmalıyım! Çünkü ben Müslümanım

Yusuf KAMBUR

 

Müslüman neden oruç tutar?

Müslüman demek, iradesini Allah’ın iradesine uygun hâle getirmiş insan demektir. Allah ve Rasulü’nün ortaya koyduğu “hayat anlayışını” gönülden benimsemiş, dünya ve ahiret saadetinin bu yolla gerçekleşeceğine inanmış kişidir.

Müslüman bu yolu kendi hür iradesiyle tercih etmiştir. İslâm’a gönül vermek demek “Şüphesiz benim tüm istek ve arzum/namazım, orucum/tüm ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. Uluhiyetinde O'nun ortağı yoktur: Ben işte bununla emrolundum ve ben varlığını kayıtsız şartsız Allah’a teslim edenlerin öncüsü olacağım!”(En’am: 6/162-163) demektir.

Bu yolun yolcusu için en güzel olan, Allah ve Rasulü’nün güzel bulduğu şeydir. En doğru olan, Allah ve Rasulü’nun doğru bulduğu şeydir. “… Kesinlikle Allah’tır hakkı/en doğruyu söyleyen ve O’dur dosdoğru yola ileten.”(Ahzab: 33/4)

1-Ben bir Müslüman olarak oruç tutmalıyım çünkü oruç, Rabbimin bir emridir. Rabbimin istekleri benim baş tacımdır. Değil oruç tutmak “canım fedadır O’na.” “… Sizden kim o aya ulaşırsa oruç tutsun!”(Bakara: 2/185)

2-Oruç tutmak yaşayan tüm insanlardan istenen bir ibadet değil sadece iman edenlerden istenen bir ibadettir. Oruç emrine muhatap olmak seçilmiş olmak demektir. Allah oruç için beni seçtiğine göre ben mutlaka oruç tutmalıyım.

“Ey iman edenler! Oruç tutmak sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılınmıştır. Umulur ki oruç sayesinde korunursunuz!”(Bakara: 2/183)

3-Bir Müslüman için nasıl ki Cuma günü öğle namazı vaktinde Cuma namazı kılmaktan öncelikli bir iş yoktur, Ramazan ayında da oruç tutmaktan öncelikli ve önemli bir iş bulunmamaktadır.

“Her kim ruhsatsız ve hastalıksız olarak Ramazanda bir günün orucunu tutmazsa, bütün bir yıl/ömür oruç tutsa da onu ödemiş olmaz.”(Tirmizi, Savm, 27; Ebu Davud, Savm, 38)

4-Oruç tutmak Allah’ın insanlığa tenezzül edip inzal buyurduğu Kur’an için bir teşekkürdür. Rabbimiz “ilahi gök sofrasını” kıyamete kadar önümüze koymuştur. Bu eşsiz nimetin bir teşekkürü olmalıdır. Oruç tutmak en büyük teşekkürdür.

“(O sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, insanlığa rehber olan, bu rehberliğin apaçık belgelerini taşıyan ve hakkı batıldan ayıran Kur’an işte bu ayda indirilmiştir…”(Bakara: 2/185)

Ey hasretle çarpan yürek, müjdeler olsun sana!

Rahmet, bereket ayı, yine kavuştuk Ramazan’a!

Baksana huzur geldi, gökten nur ile doldu zemin! 

            Niyetini halis tut, limandan boş ayrılmasın gemin! 

Oruç ibadeti zor ve meşakkatli bir ibadettir. Sabrın sınırlarının son noktaya ulaştığı bir ibadettir. Günlük alışkanlıklardan, nefsin istek ve arzularından uzaklaşmayı gerektiren bir ibadettir. Ama kesin olarak şunu biliyoruz ki Allah (cc), hiçbir kuluna gücünün yeteceğinden fazlasını asla yüklemez.

“Allah, hiç kimseye gücünün yeteceğinden fazla bir şey teklif etmez.”(Bakara: 2/286) “… Allah sizin için kolaylık diler, zorluk çekmenizi istemez”(Bakara: 2/185)

Bunun dışında kul da elbette Rabbinin razı olacağı güzellikleri ortaya koymak için gayret sarf etmelidir. Gerektiğinde Allah ve Rasulü’nün yolunda canını bile seve seve feda edebilmeyi göze alan bir Müslümanın oruç tutma konusunda gevşeklik göstermesi büyük bir zafiyettir.

“Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz? Onların başına öyle şiddetli zorluklar, öyle boğucu darlıklar geldi ve öylesine sarsıldılar ki, müminlerle birlikte Elçi de “Allah'ın yardımı ne zaman gelecek?” diye feryat ediyordu. Bakın, Allah’ın yardımı çok yakındır.”(Bakara: 2/214)

İman etmek bir davaya gönül vermektir. Kendini Hak davaya adamaktır. İman etmek en büyük iddiadır. İman ettiğini söyleyen bir Müslüman bu imanını ispat etmekle mükelleftir. İmanın en büyük göstergesi, ispatı ibadet etmektir. Ve oruçtur.

En küçük sıkıntıda davasından vazgeçen Müslümanın iman noktasında çözmesi gereken sorunlar var demektir. Pamuk ipliğine bağlı bir inanç Müslümana fazla bir şey kazandıramaz.

“Şimdi, (hayat) binasını Allah kaygısı ve rızası temelleri üzere inşa eden kimse mi daha iyidir; ya yoksa binasını suyun altına oyduğu kırılgan bir yer üzerine yapıp, sonunda da onunla birlikte Cehennem ateşine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmü içselleştiren bir toplumu asla doğru yola yöneltmez.”(Tevbe: 9/109)

İman etmek hedefleri olmak demektir. Bir Müslümanın en büyük hedefi Allah rızası değil midir? Allah rızasına ulaşmanın yolu O’nun razı olduğu işleri yapmaktır. Oruç tutmak, Allah rızasının en üst seviyede olduğu bir ibadettir.

“… Hele bir de Allah’tan gelen tarifi imkânsız hoşnutluk/Allah rızası var ki, bu, (mutlulukların) en büyüğü olacaktır; bu, işte budur muhteşem zafer.”(Tevbe: 9/72)

Hadis-i Kudside Cenabı Hak şöyle buyurmaktadır:

“Kulum yemesini, içmesini ve her türlü arzusunu benim için terk ediyor. Oruç benim rızam içindir, onun mükâfatını ancak ben veririm. Yapılan her iyiliğin mükâfatı on katından yedi yüz katına kadardır, fakat oruç benim içindir, onun mükâfatını sadece ben verebilirim.”(Buhari, Müslim)

İman etmek değerli olmaktır. Değerleri olmaktır. Değer üretmektir. Müslümanın kıymeti de ürettiği değerle doğru orantılıdır. Oruç bir değer eğitimidir, bir değer üretimidir.

“Eğer ibadetiniz/kulluk ve yalvarmanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin!”(Furkan: 25/77) “Eğer şükreder ve iman ederseniz Allah size ne diye azap etsin!”(Nisa: 4/147)

Oruç tutmak bir inanç meselesidir. İnancımız ne kadar kuvvetli ise sabrımız o kadar güçlü olacaktır. İnancımız ne kadar sağlam ise dayanma gücümüz ve direnişimiz de o kadar büyük olacaktır. İmtihanımız ne kadar ağır olursa zafer ve ödülümüz de o kadar büyük olacaktır.

Açlıktan karnına bir değil iki taş bağlamak zorunda kalan, evinde arka arkaya üç gün buğday ekmeği pişmeyen bir Peygamberin ümmeti olarak hangi yoksunluktan şikâyet edebiliriz? Oruç tutmamak için hangi mazeretimiz Allah katında geçerli olabilir? Allah katında geçerli olmayacak hangi mazeretin arkasına sığınabiliriz?

 “Nasıl olur da oruç tutmaktan kurtulurum” düşüncesi kişinin yüreğinden yükselen nefs-i emmare ve şeytan aleyhil-lanenin sesinden başka bir şey değildir. İnsanın iç âlemini ele geçirmişse bu şüphe orada imanın sesi kısılmış demektir. Yapılacak ilk iş böylesi vesveselerden derhal kurtulmaya azmetmektir.

Niyet nedir? Kalbimizin bir şeyi yapmayı kast etmesidir. Kalbin bir şeyi yapma noktasındaki yönelişidir. Bu yöneliş eğer “Allah rızası” için olursa sahibine bir değer kazandırır. Şöyle bir genelleme yapabiliriz:

“Allah rızası için yapılan her meşru iş ibadet değeri kazanır.” Bu tanımdan hareketle diyebiliriz ki, “adetler (normal davranışlar) iyi niyetle/Allah rızası gözetilerek ibadet derecesine yükselir, ibadetler de kötü niyetle/gösteriş ve riya ile ibadet değerini kaybeder.”

Bir ibadetten en yüksek derecede sevap/mükâfat elde edebilmek ancak en yüksek derecede samimiyetle mümkündür. Bu sebeple Ramazan öncesindeki niyet ve düşüncemiz, oruç esnasındaki samimiyetimiz ve Ramazan sonrası tavırlarımız bu ibdet/ziyafet sofrasından ne kadar istifade edeceğimizi ortaya koyacaktır.

“Hiç şüphesiz amellerin (değeri) niyetlere göredir. Kimin niyeti ne ise elde edeceği şey sadece o olacaktır. Kimin hicreti/hayat yolculuğu Allah ve Rasulü’ne ise onun ulaşacağı yer Allah ve Rasulü’dür. Kimin hicreti/elde etmek istediği şey de dünya menfaati ise onun elde edeceği şey sadece dünyalıktır…”(Buhari, Müslim)

Samimiyetle tutulan bir oruç insanı zirveye doğru yükseltirken samimiyetten yoksun bir oruç sahibinin omzunda bir yük, açlıktan başka bir şey değildir.

“Nice oruç tutanlar vardır ki, (samimiyetsizliğinden/önemsememesinden dolayı) orucundan elde edeceği şey aç kalmaktan başka bir şey değildir…”(İbn-i Mace, Siyam, 21)

Ramazan ayının her günü için ayrı ayrı niyet etmek gerekir. Sahura kalkmak niyet yerine geçer. Sahura uyanamayan kimse de zeval vaktine kadar niyet edebilir.

Ramazan öncesi niyetimiz şöyle olmalıdır: Allah’tan bir zeval gelmediği müddetçe, sağlık ve sıhhatimde oruç tutmamayı mubah kılan bir eksiklik meydana gelmediği müddetçe “Rabbimin rızasını dileyerek O’nun rızasına uygun bir şekilde kesinlikle Ramazan orucumu tutacağım”

Ramazan ayı Rabbimizin biz fani kullarına ihsan buyurduğu bir rahmet ve bereket deryasıdır. Ramazan ayında her biri başlı başına ibadet olan nice güzellikler vardır.

Kur’an okuma, anlama ve yaşama, mukabele, oruç, zekât, sadaka, sabır, şükür, diğerkâmlık, yoksulları görüp gözetme, teravih namazı, sahura kalkma, oruçlulara iftar ettirme, dua, tevbe, tefekkür, kötülüklerden arınma, şeytan ve nefse muhalefet, şehveti yenme…

Daha nice nice dersler ve elde edebileceğimiz güzellikler bulunmaktadır. Bir Müslüman bütün bu güzelliklerin tamamını elde edebileceği gibi, nicelerinden mahrum kalabilir. Allah’ın bu rahmet deryasından tam manasıyla istifade edebilmek bizim bu deryaya hangi kapla gittiğimiz önemlidir.

“Bu rahmet deryasına ne kadar büyük kapla, nasıl bir anlayış ve niyetle giderse elde edeceği nimet o kadar büyük olacaktır.” Rabbim en büyük kazancı elde etmeyi nasip eylesin!

Bugün maalesef üzülerek ifade ediyorum ki, son yıllarda bütün değerlerimizde olduğu gibi Ramazan ve oruç konusunda da bir anlayış çözülmesi, bir savrulma yaşamaktayız. Çeşitli gerekçe ve mazeretler ortaya konarak “Ramazan ayı Cami ve ibadet merkezli olmaktan çıkıp sokak ve eğlence merkezli bir anlayışa kaymaktadır. Bu, büyük bir tehlikedir. Ramazan akşamlarında camiler boş, sokaklar sahur vaktine kadar dopdolu ise bu bir savrulmadır.”

“Müslüman Allah’ın kendisini görmek istediği yerde bulunmamaktan ve Görmek istemediği yerde enselenmekten imtina etmelidir.”

Dikkat: Müslüman olduğunu söyledikleri hâlde Ramazan ayının saygınlığını hiçe sayıp insanların gözü önünde yiyip içmek bir insanın kendine yapabileceği büyük bir hatadır. Yıllar sonra pişman olup tövbe ettiklerinde “içlerinde hep bir yürek yarası olarak kalacak davranışlar” sergilemekten kaçınmaları gerekir.

Orucu Farz kılan Allah’tır. İnançlı inançsız herkes O’na muhtaçtır. Allah’a savaş açmayı göze almak cehaletten başka bir şey değildir. “Oruç tutup tutmamak bir tercih meselesidir ancak oruç tutanlara saygı duymak bir erdemdir, insanlık gereğidir.”

Dikkat: Son yıllarda orucun saygınlığını zedeleyen davranışlar artış göstermektedir. Aslında her birey inancını, değerlerini açıkça ortaya koymaktadır. Oruç tutmayanlar her yerde ve her ortamda bu tercihlerinin sonucunu açıkça belli etmektedir.

Bize düşen tavır, Peygamberi metodu izlemek olmalıdır. Fevri davranışlardan, Müslümana yakışmayan hal ve hareketlerden uzak durmaktır.

“Biriniz oruçlu bulunduğu gün çirkin söz söylemesin, cahilce davranışlarda bulunmasın! Şayet bir başkası kendisine sataşır veya dövüşmeye kalkarsa, ‘Ben oruçluyum, ben oruçluyum’ diyerek ondan uzak dursun!”(İbni Mâce, Sıyam: 21)

“Ömrü ramazan olanın sonu BAYRAM olur.”

Güzel bir ramazan geçirmeyi Rabbim cümlemize nasip eylesin! Hayırlı Ramazanlar!