SEN BUNLARI OLMUŞ SAY

D. Ali TAŞÇI

 

“O da ne?”

“Bu senin hayatın, tanımadın mı?”

“Benim hayatım mı? Ama ben bunların birçoğunu hatırlamıyorum ki! Hem, ben bunları çok gizli yapmıştım. Nasıl olur; hayatımın her anını kim, hangi cesaretle çekmiş olabilir?”

“Ya, demek sen her şeyi gizli yapmıştın, öyle mi?”

“Vallahi gizli yapmıştım, kimsenin ruhu bile duymamıştı. Özel yaşamın gizliliği yok mu?”

“Ya, sen ruhu bilir misin? Onu bilseydin şimdi içine düştüğün şu perişanlığı yaşar mıydın? Hem size, dünyada Peygamber bir Kitap getirmedi mi?”

“Getirdi. Evet, ben o kitabı evimin içinde saklıyordum.”

“Öyle mi? Demek sen onu sakladın ve kimsenin açıp okumasına izin vermedin!”

“Yok, onu demek istemedim, evimde vardı o Kitap.”

“O Kitap’ı okusaydın başına bunlar gelir miydi? O Kitap’ta bugün neler yaşıyorsan hepsi yazılıydı, ama sen onu okumadın.”

“Şunu göstermeyin ne olur!”

“Neden?”

“Kimsenin görmesini istemiyorum!”

“Çok iğrenç değil mi? Ya, dünyadayken düşünecektin bütün bunları, şimdi artık her şey ortaya çıkacak ve sen gerçek değerini ve yerini bulacaksın.”

“Ama ben dünyadayken çok büyük makamlarda idim, bir prestijim, itibarım vardı; böyle de olmaz ki!”

“Hakk’ın itibarı yok muydu; ruhunun itibarı yok muydu; sen nefsinin kölesi oldun ve buraya öyle geldin.”

“Yalvarıyorum!”

“Şunun kamera kayıtları açılsın ve insanlarla birlikte, melekler ve tüm yaratıklar aynı anda izlesin.”

“Yapmayın!”

Mahşeri kalabalıktan sesler yükselir:

“Vay şerefsiz, şu olay için biz kimleri suçlamıştık; meğer bu adi herifmiş her pisliği işleyen. Yüzüne tükürün!”

“Filanın katili de buymuş, görüyor musunuz? Zavallı filan, zindanlarda çürüdü bu imansızdan ötürü.”

“Ama şuna bak, zavallı dediğin adam ne dereceler aldı o çilesinden ötürü.”

“Durun, durun! Beni dünyaya gönderin, kime ne iftira atmış, kimin namusunu kirletmiş, kimleri faili meçhul yapmışsam, hepsinin bana yapılmasını istiyorum. Ne olur beni dünyaya gönderin.”

“Yok, artık geçti onlar; her şeyi dünyadayken düşünecektin. Şimdi senin için hazırlanan ateşe gireceksin ve cezanı çekeceksin.”

Evet, bir gün bütün bunlar olacak.

Elbette güzel şeyler de yaşanacak mahşer gününde. Alnı ak, yüzünden nurlar fışkıran insanlar da olacak orda. Onlar mahzun olmayacaklar, onlar sevinecekler ve ebedi mutluluğa gark olacaklar.

Mahşerde rezil olmaktansa, dünyada rezil olmak daha ehven olmalı; çünkü burada sizi destekleyen bir çevre, medya ve yandaşlarınız var. Hatta yaptıklarınız burada sizi kahraman bile edebilir. Freud’un çadırında oturanlar size alkış tutabilir; ama neye yarar.

Büyük bir günahtan yakalanmışsa biri, bilmeli ki bu, onun ilk günahı değildir. Ona mühlet verilmiştir tövbe etmesi için, ama o bunu tınmamış ve kirli çamaşırları ortaya dökülmüştür.

Her şeye rağmen, bir insan olarak tüm insanların insanca yaşayarak öteye geçmesini diliyorum.

Kimsenin yüzünün kızarmasını istemiyorum. Ne yazık ki insan, kendi tırnaklarıyla yüzünü kanatıyor ve bunun adına da “özgürlük” diyebiliyor.

Dünya sahnesini terk edip evimize döndüğümüzde, evde yatacak bir yatağımız olsun istemez miyiz?

Asıl vatanımızda ebediyen insanca yaşamak hepimize nasip olsun.

Vatan, ruhunu kalıba dökebildiğin yerdir.

Şimdi anlamıyorsan, ruhun kalıba sığmayınca anlarsın.

D. Ali TAŞÇI (dalitasaci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci