SENİ NE ZAMAN HATIRLARIM?

D. Ali TAŞÇI

 

            Şeyh Sadi “Bostan ve Gülistan” adlı eserinde anlatıyor:

            “ Padişahlardan birisi bir abide (ibadet eden) sordu : “ Bizi hiç hatırladığın var mı?”

            Âbid: “ Evet; ne zaman Cenab-ı Hakk’ı unutursam, o zaman sizi hatırlarım!” dedi.”

            Abidin padişaha verdiği cevap çok anlamlıdır. İnsan acıkınca yemeği hatırlar, susayınca suyu. İhtiyaçlar kendilerini hatırlatır.

            Ya sevgili? O hiç unutulmaz ki. Kalp, sevgiliye dönük olarak yaratılmıştır. Kalp ve sevgili, mıknatıs gibi birbirlerini çeker. Ne var ki, araya yabancı bir madde girdiğinde artık birbirlerini çekemez ve ayrılık baş gösterir. Ayrılık, unutmayı da beraberinde getirir. Sevgilinin tahtı olması gereken kalp, yabancılar tarafından işgal edilir. Bundan sonra türküler de değişir, söylemler de. Aslında dünyada herkes sevgilisini terennüm etmektedir.

            İnsanın kişiliği, kimliği hatırladıkları içinde saklıdır, dersek pek yanılmış olmayız. Yaşadığımız zaman içinde kimleri ve neleri hatırlamayız:

            Parayı hatırlarız. İşi, işyerini, evi- barkı, şehvetle yaşamayı, işimizi aşırmak için aldatmayı, sevdiğimiz insanları; hele birilerinden bir menfaat bekliyorsak, yirmi dört saat onunla yatar, onunla kalkarız ve daha neler ve neleri hatırlarız.

            Bir arkadaşım söylemişti; “Yahu, namaz kıldım, ama bir kerecik olsun namazımda bile Allah’ı hatırlamadım!”

            Fıtrat, insanın adeta atomu, özüdür. Onu geliştirmek her insanın görevi ve sorumluluğudur. Fıtrat gelişmezse, üzeri örtülürse ne olur? Fıtratı Yaratan şöyle buyuruyor:

            “ … Allah’ın insan bünyesine nakşettiği FITRAT’a uygun davran, (ki) Allah’ın yarattığında bir bozulma ve çürümeye meydan verilmesin…” (Rûm Suresi, 30. Âyet)

            Fıtrat gelişmezse çürür ve orada bataklık oluşur. İçindeki bu bataklıkla dolaşan insanın burnuna ancak bataklık gazının kokusu gelir ve hep onu hatırlar. Bu insanlar çoğalırsa, toplum bataklık oluşturur; her yürüyen bata çıka yürürü, kimi tamamen batar ve bunu da hayatın kendisi sanır.

            Gönül, içinde Allah sevgisi barındıran kalp demektir. Gönülleri çürümüş insanların son model elbiselerine bakıp hayran olmanın hiçbir anlamı yoktur. Allah, onlar için; “ Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kalaslar gibidir…”  (Münafikun; 4) diyor.

            Bilindiği gibi, elmasın aslı karbon- kömürdür. Fakat o karbon yıllarca yer altında demleniyor, çile çekiyor ve kapkara iken bembeyaz bir cevhere dönüşüyor.

            İnsanlığın elmas’ı da Hz. Muhammed (AS)’dir. Fıtratını olması gerektiği gibi temizlemiş ve geliştirmiştir; çünkü O’nu bizzat Rabbi terbiye etmiştir.

            Fıtrat temiz ve gelişmiş olursa, hatırlanması gerekenleri hatırlar; çünkü kanallar yabancı şeylerden temizlenmiştir.

            Allah, kendisini çokça zikretmeyi/anmayı bize tavsiye ediyor:

            “ … Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur /gönül huzuruna kavuşur.” (Ra’d; 28)

            Benim bir komşum vardı yıllar önce; bir arsa almıştı ve her bir araya gelişimizde arsadan söz etmeyi adeta aşk haline getirmişti; çünkü onu çok seviyordu. Kim, neyi çok anıyorsa, o, onula birliktedir, gönlü onunla doludur. Kabın içinde ne varsa, dışarıya sızan da o değil midir?

            Bir su bardağının yarısı çamurla dolu iken ona su doldurup içemezsiniz. Önce çamuru iyice temizleyip ondan sonra doldurduğunuz suyu içebilirsiniz. Allah sevgisinden başka kalbin derinliklere inen “sevgiler”, insanı şirke götürebilir! “La ilahe illallah” budur; kalbindeki putları temizle, sonra da bu temiz yere Allah sevgisini koy.”

            Gönlümüz masivayla (dünyalıklarla) dolu iken, onları temizlemeden Sevgiliyi nasıl hatırlayalım? Ama O bizi hiç unutmamıştır!

D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci