ŞÜKÜR TASAVVURUMUZ

Fikret ANDIÇ

 

Hani ,  “ onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın.”(Araf 17)   demişti ya kovulmuş şeytan.

Ne kadar ilginç değil mi?

Ben şunu, bunu veya ötekini yaptıracağım ve azdıracağım ya da yoldan saptıracağım değil; şüphesiz bunlarda var ama asıl minval ŞÜKRETTİRMEMEK…

Yüce yaratıcıdan mühlet almış bu amansız düşmanın ana ekseni bu ayetten anladığımız kadarıyla ŞÜKRETİRMEMEK…

Anladığımız kadarıyla şükürsüzlükle başlıyor isyan eğilimi…

O zaman bize düşen ŞÜKÜR tasavvurumuzu gözden geçirmek olsa gerek.

Şükrün karşıtı nankörlük… Nankör ve inkâr aynı caddenin kelimeleri… İsyanın orjini eldeki nimeti unutup inkâr etmektir.

Yani nankörlük yapan aslında inkara kapı aralıyor..

İnkâra çıkan bir caddenin adıymış meğer NANKÖRLÜK…

İşte bundan dolayı olsa gerek, o büyük ikazla karşılaşıyoruz:

 "Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir."(İbrahim 7)

Ya da

‘’Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık. Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör’’(İnsan2/3)

Mevla, Kur’an- Kerimde bir kulunu öveceği zaman bile ‘’şükredendi’’, ‘’şükredicilerdendi’’ ifadelerini kullanıyor. Yani Mevla’nın dilindeki övgü kelamı ‘’ŞÜKREDEN’’

Hani,

 Geçmiş ve gelecek bütün günahların affedilmiş olmasına rağmen sen sabahlara kadar ibadet ediyorsun. Bunun sebebi nedir diye sorulunca o yüce Resul(sav) demişti ya!

‘’Şükreden bir kul olmayayım mı!’’

Dostlar, şükretmek razı olunan kulun daimi modudur. Her daim şükür halinde olmak ve asla yakınmamak, şikâyet etmemek…

Hakk aşıklarından biri hekime gider, rahatsızlanmıştır. Hekim sorar: şikâyetiniz nedir?

Estağfirullah efendim ne şikâyeti, hiçbir şikâyetimiz yoktur yalnız ayaklarım biraz ağrıyor der. Hassasiyet diye buna denir…

Pekii gelelim günümüzün sözde modern insanına…

Bitmek tükenmek bilmeyen dünya ve dünyalık hırsına müptela olmuş modern zamanların insanı!

Yediği önünde yemediği arkasında, bir karış kalınlıkta halının üstünde yaşayan, kâinattaki yerini unutmuş insan!

Asıl verenin yüce Mevla(cc) olduğunu unutup her şeyi kendinden bilen insan!

Aklını ve düşünsel melekelerini nefsinin eline verip her şeyi bildiğini iddia eden insan!

Yüzündeki küçücük bir sivilceden bile feryadı figanı basan yirmi birinci yüzyıl insanı…

Ben ondan daha fazla hak ediyorum, neden onda bu kadar var da bende yok diyen insan!

Ya da

 Secde ettiği Yüce Yaratıcının dininden bihaber yaşayan MÜSLÜMAN!

Uzayıp gidiyor…

Şükretmek haddi bilmektir kıymetli dostlar,

Şükretmek ilahi rızaya teslim olmaktır, şükretmek nefse bir ömür boyu muhalefet etmektir. NEFS için değil Allah için yaşamaktır hayatı.

Ezcümle şükretmek sadece ‘’şükürler olsun ‘’ ya da ‘’elhamdülillah’’ demek değildir. Şükür, bir yaşam biçimidir.

Şükür ehli olmak ispat ister, kanıt ister. Yunus misali

Hoştur bana senden gelen:

Ya hilat-ü yahut kefen,

Ya taze gül, yahut diken..

Kahrın da hoş lütfun da hoş diyebilmektir şükür.

Yahut da üstat Necip Fazıl gibi:

Sabrın sonu selâmet,

Sabır hayra alâmet.

Belâ sana kahretsin;

Sen belâya selâm et!

Öyle bir haldeyiz ki kıymetli dostlar büyüklerin hayatında yer alan şükür, sabır ve tevekkül örnekleri bize nerdeyse masal mesafesinde.

Sabır, şükür ve tevekkülle alakalı ayetlere bakıp kendi öz muhasebemizi yapmakla mükellefiz.

                                                 Hamd, her halde ve daima Allah’a mahsustur… Dua ile…