SURİYE SON DEĞİLDİR

D. Ali TAŞÇI

 

Zaman aslında hep önemli gelişmelere mekânlık eden bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır. Her dönemin kendine has “önemli” sorunları vardır ve olmak zorundadır. Dün Osmanlı varken onun sorunları gündem oluşturuyordu; bugün de Cumhuriyet var ve sorunlarıyla gündeme oturuyor.

            Rusya’nın “sınır ihlali” konusuna değinmek istiyorum.

            Tarihten beri bilinen bir gerçek var ki Rusya, sıcak denizlerin özlemiyle yanıp tutuşur. Bunu başarabilmesi için önündeki en büyük engel Türkiye’dir. Bu, dün böyleydi, bugün de böyledir. Önüne Suriye gibi bir fırsat geçmişse, bunu değerlendirmemesi düşünülemez. Suriye vasıtasıyla Orta-Doğu’ya çöreklenmek aslında istediği bir durumdur. Osmanlı- Rus ilişkilerinin de iyi olduğu söylenemez.

            Rusya böyleyken diğer Hıristiyan ülkeler bundan farklı mıdır? Birinci Dünya Savaşı’na bizi sokan kim? Almanlar! “Dost” kimliğiyle Boğazlardan geçirdikleri “Goben” ve “Breslav” – Yavuz ve Midilli- gemileriyle Rusya’yı vurarak, Osmanlı’yı Ruslarla savaşa sokmadılar mı?

            Bunu da geçtik; Çanakkale Savaşı hakkında hâlâ net bir şey söylemek mümkün müdür? “Liman Von Sanders” denilen adam kimdir? Bir Alman komutan. Görevi nedir? Çanakkale Savaşı’nın Osmanlı tarafındaki ana komuta onun elindedir! Bugün hâlâ belimizi iyice doğrultamamışsak, Çanakkale’de kaybettiğimiz öğrenci gençlerimiz nedeniyledir; çünkü irfanımızı orada batırdık.

            Mehmet Âkif merhum, bir Berlin hatırasını anlatırken hayretini gizleyemez. İtilaf devletleriyle savaştayız; Âkif de Berlin’de bulunuyor. “ Gece yarısı bir gürültüyle herkes sokağa dökülmüş. Ben de indim baktım ki, Alman halkı sokakta eğleniyor, dans ediyor; bir şeyleri kutluyor. Sordum, bu nedir, diye?  İngilizler Mısır’da zafer elde etmişler, onun sevinciyle sokağa döküldüklerini söylediler. Ama Almanlarla dost olduğumuzu onlara hatırlatınca, İngilizlerle aynı dinden olduklarını ve bunun için onların zaferine sevindiklerini, söylemekten çekinmediler.” der.

            Nato, Rus uçaklarının Türkiye hudutlarını ihlalini kınamış ve toplantı da yapmış. Mademki Nato ülkesiyiz, bundan daha doğal bir şey olamaz; çünkü Nato üyesi bir devlet, bir saldırıya uğramışsa, Nato ülkelerinin hepsi saldırıya uğramış sayılır. Nato’nun içinde tek Müslüman ülke Türkiye’dir ve bu durum, Âkif’in Berlin hatırasının yabana atılmaması gerektiğini de düşündürmektedir.

            1960 darbesini yapanlar, 1980 darbesinin mimarları, darbelerini gerçekleştirir gerçekleştirmez ilk beyanları şu olmuştur: “ Nato’ya da Cento’ya da bağlıyız!” Daha sonraki darbeler, 28 Şubat hep bu dış güçlerin denetimi ve hatta direktifiyle yapılmamış mıdır? ABD’nin, Rusya’nın karşısındaymış gibi duruş sergilemesi ne kadar inandırıcıdır? Orta- Doğu’nun çıbanbaşı İsrail’e karşı Rusya’nın ciddi bir duruşu olmuş mudur, bugüne kadar? Rusya Afganistan’ı işgal etti; ABD de buna karşı Afganlıları silahlandırarak güya Rusları oradan çıkardı. Sonuç, Afganistan bugün bir karmaşanın içinde adeta can çekişiyor. Amaç bütünleştirmek değil, parçalamak, dağıtmak; o topluma tarihi düşmanlıklar ekmek. Dünya bunların elinde bulunduğu sürece fitne ve fesattan, barış ve huzurdan söz edemeyecektir.

            Suriye’de de aynı durum söz konusudur; halkı birbirlerine kırdıracaklar, kırdırıyorlar ve parçalanmışlık egemen olduğu zaman da Esed yok olup gidecektir. Bunların amacı Esed’i desteklemekten çok, İslam coğrafyasını parçalamak ve güçsüz duruma düşürmektir.

            1918’de İstanbul İngilizler tarafından işgal edildi. “İstanbul Türklere yakışmaz.” diyen müstevlilerin tek amacı, Çanakkale’yi geçerek İstanbul’u almaktı. O gün bunu başaramadılar. Üç sene sonra ne oldu da İstanbul işgal edildi? 6 Ekim 1923’te biz hangi savaş veya barışla İngilizleri İstanbul’dan kovduk?

            Uluslar arası ilişkilerde ince siyaset, dostluk söylemleri, barış elbette önemlidir; ama ülkeler, kendi tarihlerini kendi çocuklarına öğretirlerken acaba yalana, tarihi gerçekleri gizlemeye başvuruyorlar mı?

            Her şey “one minute” olayından sonra ve  “mavi Marmara”yla gün yüzüne çıktı ve Siyonistler gemi azıya aldılar; orada kimlikler netleşti çünkü. Siz muhtaç durumda olursanız size el uzatanlar çok olur da, güçlü duruma geçtiğinizde kılıçlar çekilir; çünkü dünya efendilerinin kölelere ihtiyaçları vardır. Suya sabuna dokunmayan bir Türkiye el üstünde tutulur da, kendi kimliğine dönmek isteyen bir Türkiye kabul edilemez!

            Yahudiler, Hıristiyanlığı bozarak Avrupa’ya Protestanlığı “armağan” ettiler; Amerika’ya da Evangelizm’i yerleştirdiler.  Dünyaya hâkim olabilmeleri için tek din kaldı, İslâm! Onu da “reform”a uğratarak dünya egemenliklerini güya kurma çabasındalar. Ama bu dinin sahibi Allah’tır, onun farkında değiller.

            Orta- Doğu’da ve dünyada olup biten şeyleri sadece maddi bir kafa ve yorumla değerlendirmek hatalı bir yoldur; bunun tarihi ve ebedi anlam içeren bir başka yorumu yapılmadıkça, olayları tam kavramak mümkün değildir. Tayyip Bey çomağı şer güçlerin kovanına soktu, bu uğultu onun sonucudur. Müslümanlar “netice” hastalığına kapılmamalı, netice sadece Allah’ın hükmü altındadır. Bizim görevimiz, Allah taraftarlarıyla birlikte olmak ve Allah’a layık kul olabilmek çabası olmalıdır.

                          D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci