Tarım-Hayvancılık ve Kurtuluş Mücadelesi

Osman YAZICI

 

 

Değerli Okurlarım;  daha önceden de yazdım, tekrarında fayda var.
Her yaz memleketim Rize’ye gidiyorum. 
Daha doğrusu Samsun-Artvin arasında dolaşırım. 
Uğramadığım ilçe, gitmediğim köy kalmıyor. 
Bu yıl, bir ay bölgede kalmıştım. 

Türkiye’yi ve Dünyayı yakından takıp ederim.
İzlenimlerimi sizlere aktarırım.
Ben, Rize’nin Ardeşen ilçesine bağlı Yukarıdurak köyündenim.
45 yıl öncesini hatırlarım. (Sadece bir örnek).Bütün ilçeler ve köylerde durum aynı.
Köyde yaşayanların yüzde doksanı tarım ve hayvancılıkla uğraşırdı.

350 hanelik Kaçkar yaylamızda(Sırt yaylası) yaşayan her handede hayvancılık yapılırdı. Mezra ve köylerde keza öyleydi. Büyük ve küçükbaş hayvancılık. İthal değil, yerli malı, Türk’ün malı hayvanlardı bunlar.

 Devlet desteği falan da yoktu. Her aile kendi imkânları ile yapardı. Kendi etini, sütünü yapar, tarımını eker biçerdi. Tohumlarımız yüzyıllara dayanan organikti. 
Şehirden sadece şeker-tuz-un-sabun gibi temel gıda maddeler alınırdı. Şimdi köylerde, şehirleşti.  Tarım ve hayvancılık yapan tek aile bile kalmadı. Köylere ekmek bile sahilden gidiyor. 
 

***

Mısır tarlalarımız olurdu. Bahçemizde lahana, fasulye, patates ve meyve sebze yetişirdi. 
Her ailenin geçim kaynağı kendi bahçesiydi. Ve kendi kendine yetiyordu. 

Kış geldiğinde; buzdolabı görevini gören Serenderlerimizde (Nalya)’; teneke teneke kavurmalar, turşu çeşitleri, yaylada hazırlanan organik yağ, peynir, kışlık fasulye ve diğer gıda maddeleri ile dolup taşardı. Beş ay bozulmayan; kestane gibi patatesler,  aylarca çürümeyen meyveler, çuvallar dolusu kuru soğanlar ve diğerleri.

 Kokularını hala hatırlıyorum. Organik, katkısız kara kovan balı unutmamız mümkün değildir...

Kışın ortasında, kuzinenin üzerinde bakır tava ile yapılan soğanlı kavurmanın tadını hala damağımda. İki çuval ekmeklik buğday unu ile diğer tüketim maddeleri alınır, kış çıkarılırdı.Her şeyimiz organik ve sağlıklıydı..Devlete hiç yük olmazdık.
 

***

Çay ektik, gübre ne olduğu belli olmayan suni  vurduk ve uygulanan politikalar yüzünden tarımı, hayvancılığı bitirdik.Şimdi geriye dönüş için uğraşıp duruyoruz.Dönüşü olsa bile,ne köyler eski köyler,ne insanlar eski insanlarımız  gibidir..Anlayacağınız her şey yozlaştı..
Tütünü, Fındığı da toprağa gömdük. Et tartışmalarına girmeyeceğim..İthal edilen samanları yazmayacağım.
Bizde tarımı bitiren; kuraklık, affet falan değil, IMF ve Dünya Bankası güdümlü yanlış politikalarıdır. Ve bütün hükümetler tarafından uygulanan, yanlış tarım ve hayvancılık politikaları yüzündendir. 
Çiftçi ürün bazında desteklenmeyecek, ucuz kredi verilmeyecek, gübrede ve diğer girdilerde destekler azaltılacak, tarım politikalarına son verilecek, destekleme alım fiyatları enflasyonun altında olacak gibi, IMF’nin dayatmaları sonucu bu noktaya geldik. 
Dünya’da yedinci tarım ülkesiydik, kendi kendimize yetiyorduk. 
Şimdi doğalgazdan tarıma, elektriğe kadar her konuda bağımlı bir ülke olduk. Her şeyi ithal eder olduk.
Toplam 600 milyon dolarlık kredi karşılığında, 2002 yılında imzalanan ‘ARIP Tarımsal destekleme ve Tarım Reformu Uygulaması Projesi’ kapsamında emperyalistlere muhtaç olduk. Özümüze, eskiye, üretime dönmeliyiz… Bunun başka çaresi yok.Her alanda Kurtuluş Savaşı’nı başlatmalıyız.Hangi görüşten,hangi düşünceden olursak olalım, bizi sömürmek isteyen emperyalistlere karşı birlikte hareket etmeliyiz.

 

Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı niye yaptık? 

 

Sevgili okurlarım;  konuğu olduğum TRT KENT RADYOSU’nun  “Gün Başlıyor” programında uzunca anlattım. TRT yönetimine ve program yapımcısı Ebru Totar’a teşekkür ediyorum. Bu konuda; meslektaşlarınızın çok yazıları var. Sadece özet geçeyim.

 

***

Ölümünün 79. yılında eşsiz liderimiz, büyük kurtarıcımız, çağdaş Türkiye’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, ulusça yine hasret, özlem, saygı ve şükranla andık.

 Eşsiz liderimiz Atatürk, hiç kuşkusuz Türk ulusunun yetiştirdiği en büyük Türk’tür. Yaşadığı yüzyılı aşarak, gelecek yüzyıllara da ışık tutan büyük bir dehadır.

Yeryüzünde gelmiş, geçmiş hiçbir lidere yapılmayan bu büyük saygı, yüce önderimiz Atatürk için, her yıl yapılmaktadır.

UNESCO,  üye  156  ülkenin  oybirliği  ile  1981  yılını,  “Atatürk Yılı”  ilan  ederken,  kararın  gerekçesinde,  Atatürk’ü  şöyle  tanımlıyordu:

 ”Uluslararası  anlayış  ve  barış  yolunda  çaba  harcamış  üstün  bir  kişi,  olağanüstü  bir  devrimci,  sömürgecilik  ve  emperyalizme  karşı  savaşan  ilk  önder,   insan  haklarına  saygılı,  dünya  barışının  öncüsü,  insanlar  arasında  renk,  din,  ırk  ayrımı  gözetmeyen,  eşsiz  devlet  adamı,  Türkiye  Cumhuriyeti‘nin  kurucusu….”

 Dünyanın bütün ülkeleri Mustafa Kemal Atatürk’ün büyüklüğünü bilmektedir. Böyle bir lidere sahip olmamız, bizler için büyük bir gurur kaynağıdır.

 

 ***

 

Ben,10 Kasım törenlerinden sonra yapılan tartışmalara girmeyeceğim. Herkes her şeyi biliyor.

 Türk ulusu ne Atatürk’ten, ne de eserlerinden asla vazgeçmeyecektir.

 “Türk bağımsızlığını ve Türk Cumhuriyeti’ni sonsuzluğa kadar korumayı ve savunmayı” Türk Gençliği’ne bırakan eşsiz liderimiz Atatürk’e hepimizin borcu vardır.

 Bu borç, emperyalistlere ve yerli işbirlikçilerine karşı güzel vatanımızı savunarak, yarım bırakılan Kemalist Devrimleri tamamlayarak ödenecektir.

 İşte bu yüzden Türk Gençliği de, Atatürk’ün kendisine bıraktığı Türkiye Cumhuriyeti’ni sonsuza kadar yaşatacak inançta, kararlılıkta ve güçte olduğunu, her 10 Kasım’da ve ulusal bayramlarda  göstermektedir.

Türk Gençliği, Atatürk’ün gösterdiği akıl, bilim, kültür ve sanat yolunda aydınlanarak, Atamızın Gençliğe Hitabesi ile Bursa Nutku’nu tekrar tekrar okuyarak, gereğini yapacak azim ve kararlılıktadır. Atatürk Türkiye’dir, Türkiye Atatürk’tür…

***

Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı niye yaptık? 
Sevgili Okurlarım; Yazılarıma yorum göndererek, eleştiri yapmanızdan dolayı mutluluk duyduğumu belirtmek isterim. 
Bu bilgi, tecrübe ve katkılarınızla bana önemli destek veriyorsunuz. 
Bunlar için samimi takdirlerimi ve teşekkürlerimi sunuyorum. 
Bazı okuyucularım, benim belli konularda taraf olduğumu belirtiyorlar, eleştiyorlar. 
Tespitleri doğrudur. 
Laik Cumhuriyet’ten yana tarafım. 
Atatürk’ten yana tarafım. 
Kahraman ordumuzdan, fedakâr polislerimizden yana tarafım. 
Türkiye’nin milli çıkarlarına ve bütünlüğünden yana tarafım. 
Ulusumuzun birliğine, dirliğine, bağımsızlığına tarafım. 
Emperyalistlere boyun eğmeyen, Türkiye Cumhuriyeti Devletinden yana tarafım.

*** 
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı niye yaptık? 
Niçin onca canı feda ettik? 
Neden Anadolu gençlerini şehit verdik; evlerini erkeksiz, eşsiz, çocuklarını babasız bıraktık?
Tabii ki, vatan için… 
Türkiye Cumhuriyeti’nin, tam bağımsızlığına ulaşma yolunda zaferlerle dolu yakın tarihine milletin büyük saygısı vardır. 
Atatürk’ün bir güneş misali doğuşu ve Türk Ulusu’na hak ettiği değeri verişi, milletimizce de karşılıksız bırakılmamaktadır 
Her ayağımızı yere bastığımızda, şehitlerimizin kanının fışkırmasından endişe ederek üzerinde çekinerek yürümeye çalıştığımız ve kıyamadığımız bu topraklar, Türk Ulusu’na bir kez daha mezar bile olacaksa, bundan en küçük çekince duyulmayacaktır. 
Bizi küçümseyen sözde Avrupalı dostlarımıza duyurulur. 

*** 

Atatürk Cumhuriyetini; Avrupa’nın sömürge valileri, eyalet valileri, ya da IMF ve Dünya Bankası gelip kurmadı. 
Erzurum-Sivas Kongrelerinde biz kurduk. 
Biz şehit verdik, kan döktük. 
Bu vatan için anneler evlatsız, kadınlar kocasız, çocuklar babasız kaldı. 
Yabancılardan destek almadık, düşmanlık da yapmadık. 
Onların hukukunu aldık, eğitimini aldık, teknolojisini aldık. 
İlmini aldık, işimize geleni aldık. 
Batı ile kavgamız yok, düşmanlığımız yok. 
İşimize karışmasınlar, Bizi bölmeye uğraşmasınlar, Teröre destek vermesinler...
Bunlara itirazı olan var mı? 
Bunları savunmak tarafsa ben tarafım… 
Ankara’dan hepinize sevgiler…