Yazar hayat vuran değil, hayat onaran olmalıdır

D. Ali TAŞÇI

            Yazı yazanın da bir insan olduğu düşünüldüğünde, onun da iç dünyasında mevsimler gelip geçer. Bir bakarsınız yaz olur, kış gelip çatar, baharlara kavuşur. Duygu ve düşünceleri buna göre anlam kazanır, onları satırlara döker, ifade eder.

            İç dünyasında kışlar yaşanıyorsa, yazarın satırlara döktüğü kelimeleri okuyanların içleri üşür. Lapa lapa kar yağarken kış uykusuna dalar, çığ bastırınca feryat eder, soğuk içini kaplayınca sığınacak yer arar. Her kelimesi bir kar tanesi gibi beyinlere inip durur.

            Yaz gelince de beyni güneşin saldırısına uğrar. Kavurucu sıcaklığın etkisiyle gölgeleri arar durur. Tere batmış bir vücutla denizin veya derelerin yolunu tutar. Onun özlediği en önemli şey, soğuk bir sudur; lıkır lıkır bütün vücuduna nefes aldırmak için sağa sola koşuşur.

            Yazarın belki de en sevdiği mevsim bahardır. Ipıl ıpıl bulutsuz mavi bir gök onu duygulandırırken, püfür püfür esen rüzgâra kendini bırakır. Bir tepeye çıkarak rüzgârın hışırdattığı yapraklarla adeta sörf yapar. Kuşların, börtü böceğin orkestrasından çıkan uyumlu sese kulak vererek, doğa musikisiyle kendi iç musikisini birleştirmek suretiyle bir varlık orkestrası kurar. Doğa sazından bir tel kopmadan metafiziksel nağmelerin kucağında deruni rüyalar görür.

            Yazar da insandır, o da içinde barındırdığından söz eder; başka da zaten bir seçeneği yoktur. Yetiştiği ortam, okuduğu kitaplar, gezip gördüğü yerler ve bütün bunları kendi içindeki mevsimlere göre yorumlayan insandır, yazar. Siz içinizde baharları yaşıyorsanız ve yazar da size kışı sunuyorsa, onun kitapları sizi üşüteceğinden ondan uzak durursunuz.

            Yaz sıcaklığı sizi kavuruyorsa, kitabı kapatır ve bahara doğru koşarsınız. Fakat dört mevsimi de içinde barındıran bir beşeri kitap bulmanız mümkün değildir. Geçtik dört mevsimi, mevsimsiz zamanları, sonsuz yolculukları; dramları, trajedileri ve sonsuz mutlulukları içinde barındıran, sonsuz zamanlarda size eşlik edecek olan bir beşeri kitap bulmanız elbette mümkün değildir.

            O Kitap’ı bulmak için iç dünyanıza yolculuk etmek şarttır. İç yolculuğu olmayan insanların o Kitap ile buluşabilmesi düşünülemez. Çünkü o Kitap, temiz olmayanlara kendini açmaz. Duygularında akrepler dolaşan, düşüncelerini yılan ıslığına bırakan insanlara o Kitap asla kendini açmaz, teslim etmez. Duygu, düşünce ve inançları yaban olanlar da o Kitap’tan bahar esintileri sunamazlar.

            “İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir.

            Sen kendini bilmezsin / Ya nice okumaktır.

 

            Okumaktan mânâ ne / Kişi Hakk’ı bilmektir.

            Çün okudun bilmezsin / Ha bir kuru ekmektir.

 

            Dört kitabın mânâsı / Bellidir bir elifte

            Sen elifi bilmezsin / Bu nice okumaktır?” (Yunus Emre)

            Yazar, fıtrat bozguncusu olmayan, akan fıtrat suyunu ovalara sevk edip yeşilliklerin bitmesine katkı sağlayan insandır. Yazar, iç dünyasında dört mevsimi de yaşasa, okuyucusunu dört mevsim dolaştırıp sonunda bahara çıkaran insandır.

            Ne olursa olsun, yazar hangi ideolojiden sefere çıkarsa çıksın, vermiş olduğu eserlerinin sonunda haklı olanı öne çıkarır ve hakkı yüceltir, haksızlığı telin eder. Bu da bize gösteriyor ki, insan istese bile yüzde yüz kötülüğe teşne olamaz. Her eser, sonunda kendini ilahiyata bırakmak durumunda ve zorundadır. Yazarın, sonunda kendisini ölüme bırakışı gibi. Çünkü ölüm, hak ile batılı ayıran salona giriş belgesidir. Bu giriş belgesini vermeyen eserler hayat vurguncusudur.

  D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci