YILAN ÇIKTI AĞZIMIZDAN!

D. Ali TAŞÇI

 

            Bir hikâye/ kıssa ile söze başlayalım:

            Bilge ve güçlü kuvvetli bir adam atına binmiş giderken, yolun kenarında uyuyan bir adam gördü. Adamın yanına yaklaştıkça, ağzından içeri yılan girdiğini fark etti. Hızlıca hareket ettiyse de yılanın kuyruğundan tutamadan, yılan, uyuyan adamın ağzından içeri girdi.

            Bilge zat, uyuyan adamın arkasına vurmaya başlayınca, uyuyan adam birden uyanır, fakat olup biten şeylere bir anlam veremez; birisi onu habire dövmektedir! Dövmekle de yetinmeyip az ilerideki elma ağacının altında bulunan çürük elmaları da zorla adama yedirir.

            Uyuyan adam, haklı olarak, “ Ey zalim kişi, ben sana ne yaptım ki, beni öldüresiye dövmektesin? Gerçekten canıma kast etiysen bari beni öldür de bu işkenceden kurtulayım!” diye feryat eder!

            Bilge zat olup bitenlerden hiç etkilenmeden ve sesini çıkarmadan, adamı yere yüzükoyun yatırır ve arkasına sopayla vurur da vurur. Sonunda adamın safrası kabarır ve kusmaya başlar! Yediği her şey ağzından çıkmaya başlar. Yedikleriyle birlikte ağzından yılan da çıkar!

            Adam, o kara ve çirkin yılanı görünce bütün çektiklerini unutur ve daha önce dünyanın en zalim insanı olarak gördüğü o bilge kişinin önünde diz çökerek; “Sen ne iyi adamsın, merhametlisin; bana can bağışladın!” demekten kendini alamaz ve sorar:

            “ Bana daha önce niçin durumu anlatmadın da sana karşı çirkin sözler söylememe izin verdin? Hâlbuki başıma geleni söyleseydin senin için kötü sözler söylemezdim.”

            Bilge zat: “ O hali sana anlatsaydım ödün patlar ve korkudan ölebilirdin, bunun için sana anlatmadım!” der.

            Yaklaşık yüz yıldır bu milletin içine yılan kaçmış, kıvranıyor. Gelenlerin hiçbiri, milletin arkasına sopa vurmuyor, sırtını okşuyor. Millet uyurken, onun ağzına emperyalizm yılanını kaçıranlar, milletin midesi bulandıkça, onu teskin etmek için hem sırtını sıvazladılar, hem de ona müsekkin verdiler, uyuşturdular ve uyuttular.

            1950’de biraz kendine gelir gibi oldu, on sene sonra kafasına darbeyi yedi ve sindi. Sırtına yeseydi belki yılan çıkar ve kurtulurdu; ama yılanı yutturanlar buna izin vermediler. 1971’de, 12 Eylül 1980’de aynı darbeyi indirdiler ve millet kıvranmaya devam etti.

            28 Şubat’ta tam darbeyi indirdiler ve “ bu darbe bin yıl sürecek” dediler.

            Uzun zaman buradan geçecek bir bilge zat beklendi. Ve bir gün bu bilge zat gelerek milletin sırtına tokmağı indirdi ve yutulan yılan ağızdan dışarı fırladı! Bunun adı 15 Temmuz’du!

            Bundan sonra tüm emperyal güçler bir araya da gelse, bu millet artık sapasağlam duruyor; onun başını eğebilecek, Allah’ın izniyle, beşeri güç bulunmuyor.

            Yılan yutmuş, uyutulmuş, uyuşturulmuş biri nasıl bilgi edinsindi? Ona bilgi diye sunulan şey, onu asırlık uykuya yatıran uyuşturuculardı. Şimdi ne oldu da birden bire teknolojik gelişme patlayıverdi? Sayılamayacak hizmetler bir bir sıralandı?  Millet uyandı ve ona yılan yutturanları ve ağzından çıkan karayılanı gördü, tanıdı. Bundan daha büyük bir gelişme olabilir miydi?

            İçteki ve dıştaki yılancılar kıvranıp dursunlar. Artık ayağa kalkmış bir millet var ve yüz yıldır kendisine yapılan işkencenin hesabını sormaya başladı.

D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci