1. YAZARLAR

  2. D. Ali TAŞÇI

  3. 7 HAZİRAN’DA KUKLAYI DEĞİL, KUKLACIYI DEVİRİN!
D. Ali TAŞÇI

D. Ali TAŞÇI

Yazarın Tüm Yazıları >

7 HAZİRAN’DA KUKLAYI DEĞİL, KUKLACIYI DEVİRİN!

A+A-

 

                Viyana kalesine çıkıp Tuna Nehri’nin bulanık ve hüzünlü akışını gördüğümde, Gazi Osman Paşa ile beraber tarihimdeki tüm kahraman ecdadımı rahmetle, minnetle andım. Ne var ki, kalenin içini dolaşırken mihmandarım “Hocam, başınızı yukarı kaldırarak tavana bakar mısınız.” dediğinde, tavandaki resmin gözlerimi nasıl kararttığını unutamam! Yerde bir yeşil hilâl ve ona haince ve gururla basan bir haç! Hilâl İslâm’ı temsil ediyordu, haç ise Hıristiyanlığı.

                Türkiye sıradan bir dünya ülkesi değildir. Altı yüz sene dünyadaki tüm Müslümanların temsilciliğini, koruyuculuğunu yapan ve onların rahat nefes almalarını sağlayan bir dünya devletinin bakiyesidir. Bu ruhu koruduğu müddetçe de daima şer mahfillerin dikkatlerini üzerine çekecek ve gelişimiyle paralel olarak bir sürü fitne ve fesadın da odağında bulunacaktır.

                1908’de İkinci Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle birlikte, her şey alt üst olmaya başladı. Abdülhamid merhum, Dünya İslâm Birliği’ni temsil ediyordu, o gitti, yeryüzündeki tüm Müslümanlar yetim kaldı. Yemen, Orta-Doğu, Kuzey Afrika, Güney Asya, Balkanlar, Kafkaslar elden gitmekle kalmadı, milyonlarca Müslümanın kanı heder oldu. Birinci Dünya Savaşı, Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşı, Sarıkamış, Çanakkale Savaşı.. hep, İkinci Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle birlikte patlayan savaşlardır. Sonunda olanlar oldu ve Müslümanların yetimliği, garipliği, zayıflığı, kimsesizliği tarihe kazındı.

                Yüz yıldır bu yetimliğin ve yalnızlığın acısını ta içimizde duyarken, Müslümanlar mağaralarda hayat sürerken ve hayattan uzakta bulunurken, bir kutlu el bu mağaranın kapısını aralayarak bu insanları güneşle tanıştırdı. Ne var ki, asırlık karanlığın vermiş olduğu “karanlığa alışma sendromu” bir anda güneşin saldırısına uğrayınca, şaşkınlıklar da gizlenemedi. Mağaranın kapısını aralayan mübarek el, Necmeddin Erbakan Hocamızdı. Yetimliğimizi, garipliğimizi, yalnızlığımızı biraz dağıtırken; Allah’ın bizimle beraber olduğunu da hatırlatmayı ihmal etmiyordu. Onu aşağılamaya kalkışanlar yerle bir oldu da O, gönüllerde Fatihalarla yad ediliyor.

                Yıllar geçti, zamanın ruhu demlendi ve Müslümanlar “Yeryüzünün varisleri” konumuna yükselmeye başladılar. İşte bu bayrağı tutan el, Erbakan’ın öğrencisi Recep Tayyip Erdoğan’dı. Siyonizmin, Masonik zihniyetlerin yüz yıllık tasallutuna karşılık yiğitçe direnişi, tarihin ve imanın vermiş olduğu sağlam duruşu sergileyince, dünya ahtapotları ve onların Türkiye’deki uzantıları bir anda harekete geçtiler ve tek ses: “Mutlaka Tayyip Erdoğan gitsin!” böğürtüsünü dillendirmeye başladılar. Ne var ki zaman Menderes, Özal ve Erbakan zamanı değil, zaman Tayyip Erdoğan’n bahar zamanıdır. Ne kadar buzdolaplarınız varsa bahçelere çıkarın, yine de kışı getiremeyeceksiniz.

                ABD’de yayınlanan bilmem ne gazeteleri falan ve filanları yardıma çağırıyor, Erdoğan’ın gitmesi için. Dün İkinci Abdülhamid’e, Menderes’e, Özal ve Erbakan’a yaptıklarını aynen şimdi de Erdoğan’a yapmak istiyorlar. Onların zaten işi bu da, bizim içimizdeki “musalli, imanlı” kardeşlerimizin basireti inşallah ahir zaman fitnelerine karşı uyanık olur.

                Birilerinin, özellikle dünya severlerin, kimsesiz, yoksul ve hasta yatağında yatan yaşlı Fadime ninenin gözyaşlarıyla Erdoğan’a yapmış olduğu duanın sırrına ermeleri mümkün değildir. Her türlü tezvirat ve karalamaya rağmen, bu yetim millet, yüz yıl sonra kavuştuğu liderinin samimiyetine inanıyor, dürüstlüğünü onaylıyor, onu seviyor ve bağrına basıyor. Bunun böyle olduğunu 7 Haziran akşamı bir kere daha milletçe görmüş olacağız, inşallah.

                Müslümanların özgür olabilmeleri için kendi medeniyetlerine kavuşma zorunluluğu vardır. Yüz yıllık her türlü esaretten ancak kendi kavramlarımızı hayata sürerek kurtulabiliriz. Falanca ve filancaların “din budur” yakıştırmalarının artık çoktan modası geçmiş bulunuyor. Bu millet gerçek manada dinini de biliyor, imanına da sahip çıkıyor. Din bir hayat tarzıdır, ona inananları sonsuzluğa salimen çıkarır. Müslüman zihinleri parselleyip iğdiş edenler, bugün o zihinlerin tekrar toparlanmasına, tevhide ulaşmasına razı değiller. Üstelik müslüman zihinlerin tekrar tevhide ulaşması, dünya insanlığı için de bir kurtuluş ve mutluluk göstergesidir.

                Pazar günü sadece bir oy vermeyeceksiniz, yüz yıllık yetimlik ve yalnızlığınıza da bir son vereceksiniz. İster oy pusulası, ister başka bir şey; attınız zaman kuklayı değil, kuklacıyı devirmektir maharet.

                        D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com)  Twitter:@DAliTasci

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Yeni dezenformasyon yasası ve kişisel verilerin korunması kanununa göre; kişilik haklarına yönelik her türlü yayın suç teşkil ettiğinden, kurallara aykırı yorumlar onaylanmamaktadır. Lütfen bir aşağıdaki facebook yorumları bölümünü kullanınız
3 Yorum