KIRAĞI YAZI GELİYOR YİNE
İnsanlık bir ahlaki çöküntünün içinde kıvranıp duruyor, maalesef. Bu, sadece Türkiye’yi değil, tüm dünyayı sarmış durumda. Öyle uzakta durup “bana ne” demekle de iş bitmiyor. Bir gün, -Nasrettin Hoca’da olduğu gibi, Allah korusun – kapımızı çalabilir!
Ahlaki çöküntüyü tek boyutlu olarak algılamamak gerek.
Bir patron, çalıştırdığı işçilerin ücretini tam olarak vermiyorsa, burada bir ahlak bozukluğu yok mudur?
Bir esnaf, ticaretinde dürüst davranmıyorsa, toplumun ahlaki yapısına dinamit koyuyor demektir.
Bir öğretmen, öğrencisine bilgi, irfan ve merhamet kaynaklarını akıtmıyorsa, o, geleceğin bahçelerine gül değil, diken ekiyor.
İnsanlar birbirlerinin yüzlerine gülerlerken, köşeyi döndüklerinde, yüzlerine güldükleri insanları kıyasıya eleştiriyor, yerin dibine batırıyorlarsa, burada bir ahlaki çöküntü yok mu dersiniz?
Aldatma, ihanet, yalan, sözünde durmama, rüşvet, adam kayırma… üzerine kurulu bir dünya çok mu ahlaki yapıya sahiptir?
Son zamanlarda eş cinayetleri, tecavüz, cinsel taciz, cinsel istismar olaylarıyla çalkalanıyor, Türkiye. Hepimizin tüylerini diken diken eden olaylar ardı ardına gelişiyor. Cinsiyet, yaş tanımayan bir sapıklık, adeta yanı başımızda kol geziyor gibi.
Ve bütün bunlar, dünyanın bir ucunda olsa da size bir “tık” kadar yakın duruyor!
Bir taraftan da şöyle düşünüyorum: Önümüzdeki dönemlerde bütün bu erozyonlardan sonra ayakta durabilen insanlar kaya gibi sağlam ve dayanıklı olacak; çünkü onlar bu denli fırtınadan sonra ayakta durabilme gücüne sahip oldular.
İnsan, terbiye edilmediği zaman en canavarca davranışlar sergileyebilen bir varlık.
Nesiller en başıboş nesil olarak ortaya çıkıyor. Her istediğini, zevkini okşayan her şeyi yapmaya çalışıyor; bu konuda adeta hudut tanımıyor. “Yeni aşklar” bulamayan gençler, arkadaşları arasında “pısırık” sayılıyor. Son zamanda çok konuşulan ve adlarına “sanatçı” denilen insanların, medyaya yansıyan ve milletimizin ahlaki yapısına ters düşen “yaşam tarzları”, gençlerimize rol model oluyor. Bu “yaşam tarzları”nı sürekli gündemde tutan bir medya da bu olaylara adeta tuz biber ekiyor.
O kadar çok tahrik vasıtası var ki ortalıkta, gençler yine de topluca bu tahriklerin kurbanı olmuyorlarsa, buna da şükür. Nelerin olduğunu hepiniz biliyor ve görüyorsunuz.
Peki çare yok mudur?
Her derdin çaresi var da o çareyi bulmak gerek.
Çay Adana’da yetişmez. Yetiştireceğim derseniz, zahmetiniz size kalır ve başarısız olduğunuz için de hırçınlaşırsınız.
Çay Rize’de yetişir ve sonuca ulaşmanın rahatlığını, doyumunu yaşarsınız.
İnsan, İslam bahçesinde, yani fıtrat bahçesinde yetişir. Yetişmez diyorsanız, siz bilirsiniz.
Dünyada “en baba” bilinen insanların (bilim adamı, sanatçı, yazar, düşünür, müzisyen, politikacı, iş adamı…) özel hayatlarının açılımı gibidir, gençliğin bugün meydanlarda yaptıkları. Kendi nefsini ilahlaştıran, bencil, egosu tavan yapmış bu rol modeller, dünyanın gidişatını kendi merkezlerine doğru çekmektedirler. Dünyadaki gerilimin temel sebeplerinden bir budur.
19 ve 20. yüzyıl bu adamların fikir ve düşünceleri doğrultusunda kuruldu. Onlar rüzgâr ekti, bizler de fırtına biçiyoruz. Çok mu şaşırdık?
Sapkınları, kurtarıcı diye baş tacı eden toplumlar iflah olmazlar.
“Bir gün kargayla martının birlikte uçtuğunu gördüm ve çok şaşırdım.” diyor, Mevlâna ve devam ediyor: “Bunları takip ettim; bir taşın üzerine kondular. Bir de baktım ki ikisi de aksak!” Ve hükmünü veriyor: “ Cins, cinsini çeker.”
“Körle yatan şaşı kalkar.”
Ahlaki erozyon dağı devirdi.
Tarihi iyi okursanız, size derinden neler söyler, neler. Azgın toplumların başlarına gelen belalar, felaketlerle doludur tarih. Tarih, ondan ders almak için okunmalıdır; çünkü ondan ders almayanlar için tekerrür eder.
“Bana ne?” demeden, hepimiz üzerimize ne düşüyorsa yapalım. Özellikle öğretmenler ve veliler çok duyarlı olmak zorundalar.
Yaz mevsimi gelince beni sıkıntı basıyor; aşksız, vecdsiz, meselesiz, hudutsuz davranışlar!..
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT