1. YAZARLAR

  2. H. Basri CANCA

  3. Üsküdar’dan gündemi gözlemek
H. Basri CANCA

H. Basri CANCA

Yazarın Tüm Yazıları >

Üsküdar’dan gündemi gözlemek

A+A-

Bugün yine Üsküdar’ın sıradan görünen ama bilgece konuşan insanlarıyla karşılaştık. Aslında Üsküdar’ın herhangi bir kafesinde bile bu semtin kadim karakterinin farklı yüzleriyle karşılaşmak mümkün. 

Bir arkadaşımla rastgele bir kafeye girmiştik. İçeride yer bulma sorunu yaşıyorduk ki boşalan masa bulunca oturduk. Oturduğumuz yer kalabalık başka bir masa ile nerede ise bitişik gibiydi. Yakın olmamız bizi ilk başta tedirgin edince kalkıyorduk. Lakin ülke meselelerini tartışan gurubun farklı pasaportlarla Türkiye de okuyan öğrenciler olduğunu anladığımızda vaz geçtik. Özellikle, yabancı pasaportlara sahip oldukları halde tamamının hatasız Türkçe konuşması dikkatimizi çekmişti. 

Türkistanlı bir gencin hafif çakırkeyif içeri girmesiyle Üsküdar’da beyefendiliğiyle tanınan biri hafif şaka yollu; aman ha siz sakın ayılmayın... Siz ayılırsanız birlikte uyutulan Türk dünyası ayılır, uyutanlar bayılır. Yıllardır narkoz yemiş hasta gibi iken bu millet uyanıp ayağa kalkar. Ama bu, dünya milletlerini, zihninden yakalayan, yakaladığı zihinlere kendi elinin karakterini veren, dünyaya kan kusturup gözyaşına boğan zalimlerin işine gelmez dedi. Arap kökenli olduğunu söyleyen bayan kibarca konuşmaya başlayınca hepimiz ona döndük. Konuşmasına, Türklükten önce asıl hedefin islam olduğunu söyleyerek Platonik sohbet havasında sürdürüyor, herkes onu pür dikkat dinliyordu. Birbirilerinden sözü alıp verirken oluşan insicam bizi de çekmişti ki, sanki sohbete dâhilmişiz gibi dikkatle dinlemeye başladık. 

İçlerinde en minyon tipli olan bir bayan balkan aksanı ile… Birileri İslam’ın birliğiyle ilgili farkındalığımızı manipüle ediyor olmalı ki her biri gündem oluşturabilecek kadar önemli konulara girildiği anda mevzu değişiyor, konu dile getirilmeden geçiştiriliyor. Basit söylemlerin arkasına da birçok şey saklanarak üzeri örtülüyor dedi. Bir süre sessizlik olunca Lübnanlı olduğu söylenen genç, Millet deyiminizle İslam milleti kast ediliyorsa bize de söz hakkı düşer.  En güçlü sermaye ahlaki değerler olduğunu ve bunun kaynağının da din olduğu söylüyorsanız; bizim ne Hristiyanlığımızın Hıristiyanlığa ne de Müslümanlığımızın Müslümanlığa benzemediği söyleminizle durumumuz izaha muhtaç duruyor galiba diyerek sessizliği bozdu. O an herkes ona cevap verecek gözleri aramaya başladı. 

O esnada, karşı kafeden yıkıla kakıla gelip herkesin karşısına dikilen, içtiği içkiden çok duyduğu Müslümanlık kavramıyla sarhoş olan bir şahıs, İslami olan her şeye kolaylıkla saldırmanın şımarıklığıyla bir şeyler söylemeye başladı. Muhabbetin insicamı bozulunca Lübnanlıya verilecek cevap arayışı güme gitti. Şahıs, saldırdıkça alkışlanmanın ve müslümanlığa ait değerleri yerdikçe prim görmenin alışkanlığı… İslam dinine saldırmanın aydın ve ilericilik olduğuna inandıkça cehaletinin primlerini sorgusuz sualsiz alkışlanarak peşin almaya alışık olması onu şımardıkça şımartmıştı. Bu şımarık kişiliğiyle Lübnanlıya döndü. İki ayağını yan yana getirmekte zorlansa da dik durmayı başardığı anda; Kendisi sanki bu milletin vatandaşı değilmiş gibi, müslümanlıkla Osmanlıyı mı hortlatacaksınız? Memleketimize okumaya mı geldiniz yoksa gericiliği getirmeye mi dedi. Çakma aklın zor izah edilir bu şekilsiz şemasız karaktere herkesle birlikte ben de döndüm. Etrafında, kafalarına ‘Müslümanlık gericiliktir’ anlayışı çakılmış sarhoş ve hangi değere tutundukları belli olmayan insanları görünce kimse ilk anda muhatap olmak istemedi.

Köksüz ve ruhsuz sözlere cevap vermeye değmez diyerek sessizliği bozarak duruma gülümseyerek müdahil olan Üsküdar’ın beyefendiliğiyle tanınan kişisi, kulaklarına bir şeyler söyler gibi eğilerek ortaya; Üsküdar’ın en varlıklı ailesindendir. Kusmuk gibi sözlerini alkışlayanlara alışıktır. Bunların varlıkları olmasaydı kendi karakterleriyle sokakta bir adım bile atamaz, boş çuval gibi yere serilirlerdi. Bunların zihinsel kalıpları ne Türk ne de İslami olan değerler konmayacak biçimde oluşturulmuş, aldırmayın diye fısıldar gibi söyledi. Maalesef ki milleti kutuplaştırılıyor diye yaygara koparan ama daha iki gün önce Kuzguncuktaki Kafe’sinde tesettürlü kadınlara size çay yok diye kovan zihniyetten farklı değildir. Cevap verilmemesinin uygun olacağı anlamında işaret ederek bacak bacak üstüne atarak sandalyesine yaslandı. 

Daha önce muhatap alınmayan kişiler mevzuyu yan masalara sıçratmaya çalışınca mekân sahibi devreye girdi.  Seçim atmosferinin algı bombardımanından yara almış bir eda ve protest bir tarzla; dincilere oy veresiniz diye belki de çoğunuza Türk kimliği verilmiştir dediğinde yabancı öğrencilerden ikisi hariç hepsi kalktı ve gitti. 

Kalanlardan ufak tefek ama büyük bir öz güveni olan genç bayan ayağa kalktı. Her ne kadar farklı pasaportlarla farklı ülkeler gibi bilinsek de, diğer dinlere mensup milletlerin bir olması gibi müslüman milletler olarak bizde biriz. İçimizde bu biçimiyle algılamayan olabilir ama müslüman olmayanların karşısında istesek de istemesek de bu durum en azından böyle bilinip böyle algılanıyor. Yüz yıl önce bölük pörçük edilen İslam âlemi bir birinden ayrıştırılarak yabancılaştırıldığı için içimizde, böyle düşünmeyip bizi yabancı görenleriniz olsa da bu böyledir. Fakat biz: Türkiye’nin nüfusu on milyon civarında iken, sekiz yüz bin biri… Üç yüz bin biri… İki yüz bin biri olmak üzere dışarıdan, müslüman olmayan ve dinimize, milletimize düşman olanlardan getirtilip Türk ve müslüman pasaportu verilen… Ülkenin imkân merkezlerine yerleştirilen, Türk kimliği taşıyan bu vatandaşlarınızdan millet adına daha değerli, daha yerli ve daha milliyiz. Bu seçime dünyada ne kadar Türk ve müslüman düşmanı varsa, müslümanların aleyhine olacak biçimde karışıyor da İslam milletinin yeniden ihyasını isteyen biz Müslüman gençler neden karışmayalım dedi. Bu ne diyor anlamında delici gözlerle herkes ona dönüp baktı. 

Dalgalı kişiliğin lafazanlığıyla iktidara karşı ağzına geleni söylemeyi kendinde hak görmenin şımarıklığıyla davranan guruptaki şahıslardan biri protest tavırla tekrar karşımıza çıkarak konuşmaya başladı.. Dibe vurmuş bilinç durumu ve sıfır algı seviyesi ile işi yine seçime getirip kendi düşüncesinin zıddına oy verenlere hakaret etmeye başlayınca; diğer siyahi tenli genç kız, okul öğrencileri gibi parmak kaldırıp söze girdi. Cahil olanların kendi cehaletlerini göremeyip karşı tarafı cahillikle suçlamalarına neden kimse bir şey demiyor dediğinde yine suskunluk oldu. 

Genç kızın sözlerinden ben de etkilenmedim değil. Seçimler dâhil birçok şey gözümün önüne geldi. En başta seçimlerin, toplumsal düzeyde gerçek anlamıyla algılanamadığı… Tekâmülüne göre değişen bilinç durumları ve bilinç durumlarının gelişim seviyesine göre oluştuğu… Değişen algı seviyelerinin hakikat ve yanılsama karşısındaki durumları... Ve tabi ki özellikle gelişememiş olduğu halde aynı haklara sahip olduğunu düşünenlerin durum ile düşük bilince hizmet edenlerin durumu canlandı gözümde. 

Hatta her bilmenin üstünde daha üst bir bilmenin olduğunun bilinememesiyle düşülen yanılsamalar sergilendi gözümün önünde... Kendini geliştirmedikleri halde algı seviyelerini zirve sananlar… Kendi bilme seviyelerinden den daha üst bir bilmenin olamayacağı yanılsamasına kapılanlar ve birbirilerini bilerek ya da bilmeyerek kendi algı seviyelerine çekip indirgemeye çalışanlar gibi birçok şey sergilendi gözümün önüne.

Cam kenarındaki masada eşiyle birlikte oturan Almanya da yaşadığını söyleyen ve konuşmasına, çimseden korkmayrum diyerek Karadenizli olduğunu belli eden şiveyle başlayan kadının sesiyle bulunduğum an’a döndüm. Kadın; arkadaşlar seçim denince neden ürkek davranıyorsunuz? Tamam, sistem bu milletin değerlerini kendine yabancılaştırdı. Hatta düşmanlaştırdığı konular da oldu. Yerli, milli ve maneviyata ait olanları desteklemediği gibi destekleyenleri kösteklediği de oldu. Biz bu sistemle bizi yönetecek olan yöneticiyi belirlemek için seçim yapıyoruz. Sistem bizim değerlerimiz ile inşa olmamış bizim sistemimiz değil diyeniniz olsa da, .mevcut sistemi beğenseniz de beğenmeseniz de bu seçimle sistemi değiştirecek değiliz. Önemli olan sistemin içinde yer alanların zihinsel tutumlarıyla eksik kalanları değiştirmektir 

Yanımdaki arkadaşım sakin bir ses tonuyla; Avrupa’nın ortasında sahipsiz kaldığı halde onuruyla değerlerine tutunan bir avuç Müslümanların bilge lideri Aliya İzzet Begoviç’in ”Savaş, düşmana benzediğinde kaybedilir” Sözünü hatırlattı. Bu deyimine uyan bir tutumla ülkemizde, kendi değerlerini tanımayan ve ona uymayan hatta kendi değerlerine düşman gibi davranan karakterde insan yetiştirirken iyi diyenler, aynı sistemle kendi değerlerine tutunan insan yetiştirdiğinde neden kötü diyorlar dedi. 

Ben de arkadaşıma cevap verir gibi herkese dönerek seçimlerin farklı zihniyetler arasında geçmesi normaldir. Lakin söylemi ile eylemi uyumlu olanlar rahatlıkla yerilirken, toplumun hissiyatını dikkate almadan sadece algıya yatırım yaparak iktidar arayanlara bir şey söylenememesi anormaldir.  Biri bu milletin hissiyatını yok sayarak iktidara geleceğini düşünüyorken diğeri, derin hissiyatına eylem ve söylemleriyle katıldığında neden görmezden geliniyor dedim.  

Bu ne demek oluyor der gibi baktıklarında, masanın üstündeki kavanozun içinde suyu eskiyip yeşermiş, içindeki boynu bükülmüş gülleri gösterdim. Şu solan güller gündemi meşgul eden söylemlere benzemiyor mu dedim. Köklerinden koparılmış bu güllerle, kültürel değerleri arasına set çekilen milletlerin arasında ne fark var?  Gıdasızlıktan tekâmül edememiş, kendi kültürel köklerinden beslenemeyen, taşıma su ile değirmen çevirmeye çalışan çakma akılla sistemi yürütmeye çalışanlar arasındaki fark ile güllerin gıdasızlığı arasındaki farkı göremiyor musunuz? Çakma akılların zihinsel tutumlarıyla bu çiçeklerin durumları arasındaki benzerliği kuramıyor musunuz? İkisi de köklerinden koptukları için bir süreliğine taze görünmenin yanılsamasıyla öngörüsüzlüğe kurban gitmediler mi? İkisi de dünyeviliğin basit çıkarlarıyla ruhundan koparılmışların tavrı ve çakma akıllarla dünyeviliğinin yavanlığına boğulmadılar mı? 

Toplumsal bilinç ve siyasi partilerin arasında sessizce böyle bir benzerliği kurdukça; özünden kopuk, toplumsal benliğe mugayir ideolojilerden beslenenlerin boş çabaları canlandı gözümde. Sonra da toplumsal bilinç üzerine bu kadar yoğun biçimde magazin kültürü pompalanmasına rağmen hala bu aziz millet hissiyatıyla köklerinden beslenebiliyor olmasını düşündüm ve yeniden diriliş adına geniş umutlar kapladı içimi.  

Evet, eğitim dâhil, bereketli ağaçların köklerinin kesilmesi… Damarları kesilen gövdenin kuruyup yok olması ile değerlerinden koparılan bir medeniyet arasında çok fark yok. Algılarının yükselmesini engellemek için toplumun bilincine yüksek dozda magazin pompalanması da öyle. Fakat bu muazzam çürümüşlüğün içinde saklı duran mükemmellik tohumu yenibaharla yeniden beslenmeye başladığı görmezden gelinemez. Yeni zihniyet, eski zihinsel tutum karşısında yeniden dirilişin taptaze filizleriyle durdukça onu daha çok kurutacağı ve zayıflatacağı ortada. Bu millet, kendine yapılanları çok fazla dile getiremese de hissiyatıyla engellenemeyeceğini gözler önüne sermeye başladı bile.  

Yıllarca bu ülkede, cehaletiyle kutsanmışların yanılsamaları prim gördü, hakikate tutunanlar sürekli yerildi. Bilgi ve bilme kastı liyakatsizlerin eline geçtikçe ters döndürüldü. Millet, yeteneksiz yetkinliklerle liyakatsizliğe kurban edildikçe edildi. Fakat şimdi durum değişti. Kimler bilgi kastının neresinde olursa olsun. İster sadece kendi bilincinin sorumluluk katında olsun. İster ailesinin sorumluluğunun bilincinde, ister ülke sorumluluğunun bilincinde, istersen bilinci evrensel sorumluluk seviyesinde olsun. Yeter ki her birey, kendi sorumluluk bilinciyle haddini bilen bireyler olsun. Zamanı gelince bu millet; ferasetiyle, yetenekleriyle yetkinliğe, kapsayıcı ve evrensel bilince sahip olanları bir araya getireceğinden şüphe edilemeyecek duruma geldi.    

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Yeni dezenformasyon yasası ve kişisel verilerin korunması kanununa göre; kişilik haklarına yönelik her türlü yayın suç teşkil ettiğinden, kurallara aykırı yorumlar onaylanmamaktadır. Lütfen bir aşağıdaki facebook yorumları bölümünü kullanınız